Bayrak bir milleti ve onun devletini temsil eder. Bayrak; bir milletin bağımsızlığının, hürriyetinin timsalidir. Bayrağa saygı; aynı bayrak altında yaşayan bütün insanların (Laz, Çerkez, Kürt, Türk, Alevi’si ve Zaza’sıyla) görevidir. Ama maalesef Güney Doğu’ da ki Diyarbakır ilimizin Lice ilçesinde İsrail-Ermeni işbirliğiyle Türkiye Cumhuriyeti Toprakları üzerinde oynanan haince planın neticesi olarak; Daha önce yaptıkları gibi Türkiye’ yi sağ-sol diye ayırıp, insanları birbirine düşürüp başarılı olamayan: emperyalist, komünist, siyonist güçler İsrail’in projesi Kürt kartı olan PKK terör örgütünü kurdurarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü tehdit ederek ve Kürt-Türk kardeşliğine nifak sokarak böl/parçala ve yönet senaryolarını devreye sokmuşlardır. Türk Devleti bu oyunların üstesinden gelecek güçtedir.
Milletin ve devletin düşmanlarına karşı bayrağı korumak ordunun görevidir. Hatta bayrak, orduların kurulmasıyla tarihteki yerini almıştır. Bunun için ölmeden bayrak teslim edilmez. Elbette kan dökülmesin, insanlar ölmesin, Türk-Kürt kardeşliğine zarar gelmesin ancak bölücüye de taviz verilmesin. Atalarımızın da söylediği gibi taviz tavizi doğuruyor, çözüm süreci bahanesiyle bölücü eylemlere göz yumulması güvenlik güçlerimizin otoritesine ve güvenilirliğine zarar veriyor. Molotof kokteyli atma, yol keserek kimlik sorma gibi hareketlerle başlayan eylemler vatan bayrağımızın gönderden indirilip yerlere atılması gibi düşmanca, haince hatta şerefsizce eylemlere kadar vardırılmıştır. Bu yüzden terör örgütüne verilen tavizler güvenlik güçlerimizin otoritesine zarar vermekle kalmamış aynı zamanda bu eşkıyaların astar istemesine ve azgınlaşmasına da sebep olmuştur. Bayrağımızı kirletilerek Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine hakaret edilmiştir. Hal bu ki bu vatan topraklarının her karışında bayrağımızın özgürce dalgalanabilmesi için atalarımız al bayrağımızın bedelini kanlarıyla ödemiştir. Unutulmamalıdır ki “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Bu yüzden şehadet şerbetini içen asil atalarımıza layık bir millet olarak Türk milleti; hiçbir şekilde kabulü mümkün olmayan bu olayların hesabını hukuki çerçeveler içerisinde sormalı ve doğrudan ya da dolaylı olarak bu olaylardan sorumlu olan, en büyüğünden en küçüğüne kadar herkes bu millete hesap vermelidir. Unutmamalıyız ki gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olanlara göz yummakta gaflettir. Sözlerime merhum şairimiz Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” adlı şiiri ile son vermek istiyorum ve kendisine Allah’ tan rahmet diliyorum.
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
Arif Nihat Asya