Mücadeleye Devam

Yazar -

Mücadeleye Devam

Tam bir yıl önce, her şey bir ağaca sarılmakla başlamıştı. Gezi Parkı olayları; haksızlığa karşı kendiliğinden oluşan ve yürekten inananların bir başkaldırısı, aynı zamanda bir aydınlanma devrimidir...

27 Mayıs 2013?te İstanbul’da Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine izin verilmemesiyle başlayan Taksim Dayanışma grubunun eyleme başlaması ile duyulmuştu. Sosyal meydanında gücü ile, tamamen içgüdüsel olarak bir ağacın sökülmesine isyan ederek Taksim'de toplanan halk, çadırları ile kamp kurmaya başlamışlar, sabaha karşı belediye ekiplerinin parktaki sabahlayan 50 kişilik grubun çadırını yakması ile de büyük ses getirmişti.
En temel demokratik haklarımızı  kullanmaya engel olunmasına, hepimizin ortak kullanım ve yaşam alanı olan meydanlarımızı, parklarımızı, sokaklarımızı ve tüm kamusal alanlarımızı savunmak için Türkiye'de daha önce görülmemiş büyük bir direniş başlamış oldu.
Eylemler hızla tüm  illere yayıldı. Yurdun her yerinde  gece  protesto gösterileri yapıldı. Ankara’da Kuğulu Park, İzmir’de Gündoğdu Meydanı ve Konak bölgelerinde yapılan yürüyüşler polisin müdahaleleri ile bastırılmaya çalışıldı.
Hükümetin kendi halkına anlayış göstermediği gibi, polis şiddetinin en fazla yaşandığı olaylarınında fitili ateşlenmiş oldu. Taksim Gezi Parkı protestolarına ve muhalif gösterilere, hükümetin gösteri ve ifade özgürlüğüne karşı ne kadar tahammülsüz olduğunu ortaya koymuş oldu.
Gezi Parkı’nda başlayan ve Türkiye’ye yayılan protestolar medyanın da gerçek yüzünü gösterdi.
Dünya medyasının ilk haber olarak duyurduğu, Norveç televizyonunun canlı yayın yaptığı olaylara Türk medyası  sessiz kalıp, yandaş medyanın Penguen belgeseli yayınlayarak tarihe geçmiş oldu.
Bütün yurda yayılan gösterilerdeki orantısız polis şiddeti ile binlerce insanımız  kafatası kırığı ve beyin kanaması geçirerek yaralandı, onlarca gencimiz ölürken birçok genç gaz fişeği ile gözlerini kaybettiler. Yaralanmaların çoğu, biber gazı kapsüllerinin eylemcilerin üzerine sıkılması, tazyikli suyun orantısız şekilde insanların bedenini hedef alınarak kullanılması,  plastik mermilerin yakın mesafeden ateşlenmesiyle gerçekleşmişti.
İnsan Hakları İzleme Örgütünün raporunda, "polisin biber gazı kapsüllerini, kanun dışı biçimde doğrudan göstericilere nişan alarak attığı,  sonuç olarak çok sayıda göstericinin başından ciddi biçimde yaralandığı gözlendi" diye belirtmiştir.
Tamamı barışçı olan göstericilere aşırı güç kullanarak, gözdağı veren, tazyikli su, plastik mermi ve biber gazı kullanan polise emiri veren bizzat başbakanın kendisiydi. Bu söylem tamamen kendisine aittir. Başbakan "polise emri ben verdim” diyerek Gezi olaylarındaki tüm ölüm ve yaralanma olaylarının sorumlusu olduğunu başka bir deyişle itiraf etmiştir.
Her kesimi kucaklayarak üslubunu yumuşatmak yerine daha da sertleştirerek Taksim'e Kışlayı yapacağını, AKM'yi yıkacağını, cami yapacağını bunun için de birkaç çapulcudan izin almayacağını her fırsatta söyleyerek tehditvari söylemlerine devam etti. Evde zor tuttuğunu söylediği  yüzde 50 ile ayrımcılığın daniskasını yaptı.
Mesele sadece Gezi değil diye tweet atandan hesap soracağız diyen başbakan, sosyal medya üzerinde örgütlenen gençleri engellemek için Twitteri yasakladı. Aradan geçen bir yıl içinde, ülkede herhangi bir yerde bir olay olsa hemen Gezi Parkı kapatılmakta,  müzik yapma dahil tüm sosyal etkinliklere karşı şiddet uygulanmaktadır.
Gezi olaylarında kullanılan biber gazına, sıkılan kimyasal içerikli tazyikli suya karşılık, gezi olaylarına  katılanların ellerinde yalnızca  Atatürk ve Türk bayrağımız vardı. Birde hayatlarının baharında onurlu bir direnişin sembolü olan yürekli, inançlı gençlerimiz...
Herkes demokratik haklarını kullanabilse, istediklerini özgürce anlatabilseydi ve  protestolara bu kadar saldırganca müdahale edilmeseydi, şimdi ölen gençlerimizin hepsi yaşıyor olacaktı.
Bu mücadele hiç bitmeyecek, kazanana kadar...
Bu uğurda kaybettiğimiz tüm canlara saygı ile....

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 20 Nisan 2024, 00:25 tarihinde yazdırılmıştır.