LÜLEBURGAZ’DA BİR MASALCI: “SARA KAPLAN”

“Şimdi ben size bir hikâye anlatacağım ve siz hatırlayacaksınız”
LÜLEBURGAZ’DA BİR MASALCI: “SARA KAPLAN”  

Kadim zamanlardan beri süregelen ancak giderek unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek olan, İngilizce bilinen ismiyle “storyteeller” yani “Masal Anlatıcılığı” son yıllarda Türkiye’de yeniden yaygınlaşmaya başladı.

Lüleburgaz’da çağdaş masal anlatıcılığı üzerine bir süredir çalışmalarını sürdüren ve hummalı bir hazırlık yapan Medikent Sanat Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni ve oyuncu Sara Kaplan ile “masallar, anlatıcılık ve hatırlamalar” üzerine konuştuk.

İlk anlatım; 2 Şubat’ta İstanbul Kadıköy’de Zeki Göker Kültür Merkezi’ne bağlı Yay-Kop Kitapevi’nde gerçekleşecek olan Masal Anlatıcısı Sara Kaplan:

Tıpkı masaldaki gibi;
"Az gittim, uz gittim... Dere tepe düz gittim... Çayır, çimen geçerek; lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek altı ay ile bir güz gittim" ...
ve çok evvel bir zamanın içinden çıkıp nihayet sihirli bir düşler bahçesine düştüm; hep beraber anlamak ve anlatmak için.
Bu bahçede taşlar konuşur, rüzgarın dili. güneşin duyguları vardır. Ve sonunda her zaman iyiler kazanır.

Şubat ayından itibaren her ay, ama hep mutlu sonla biten masallarda…

Tıngır Mıngır buluşalım” diyor.

 

Sara Kaplan’la hem Masal Anlatıcılığı hem de kendi sanatsal çalışmaları üzerinde güzel bir sohbet ettik;

Masal anlatıcısı nedir?

 Masal anlatıcılığının kökleri Şamanizm’e dayanır ve o zamanlardan bu yana insanları iyileştirmek, varoluşlarını hatırlatmak, ortak bir zaman ve alan yaratmak için anlatılır.

Masallar; İnsanlar, hayvanlar, cadı, cin, dev, peri gibi varlıklardan oluşan, olay örgüsü bu varlıkların gerçekleştirdikleri olağanüstülükler üzerine kurulan, yer ve zaman  bakımından tümüyle hayal gücüne dayanan halk öyküleridir. Masalların böylelikle oluşturulması ve yüzyıllar boyunca anlatılması sonucu gelişen edebiyat geleneğine masalcılık (masal anlatma geleneği) denir.

Anadolu topraklarında bu gelenek asırlar boyu çok farklı suretlerde var olmuştur. Kimi zaman ozan denmiş anlatıcılara, kimi zaman deng bej, aşık ya da meddah... Bu anlatıcıların kimi şarkı söyleyerek, saz eşliğinde, çığırarak ya da doğaçlamalar yoluyla aktarılmış hikâyeler yeni nesillere…

Bir masal anlatıcısı neden masal anlatır?

 

“Masalla düş zamanını hatırlarız”

 

Masallar, geleneği aktarmak için çok güçlü birer araçtır. Kökleri hatırlamak, toplumsal kuralları aktarmak, toplum yaşayışını ayakta tutmak, adaleti, dürüstlüğü, iyi niyeti vurgulayarak sonunda hep iyilerin kazanacağını anlatırlar nesilden nesile…

Söyleyecek bir sözün olması, anlatacak bir hikâyenin olması masal anlatmak için güzel ve güçlü bir sebeptir.

Masal anlatıcılığı, paylaşacak bir hikâyenin olması durumudur. Gerçek olanla hayali olan kolayca iç içe geçer. Masalla düş zamanını hatırlarız. Masal anlatıcısı, köklerimizle ve ruhumuzla yeniden bağlanmamıza vesile olur. 

Masallar bizi sürekli olarak mantıksal bir sebep sonuç ilişkisi kurulan rasyonel zihinden kolayca ayırır. Rasyonel zihnin sınırları vardır. Ama kedinin konuştuğu, tavuğun uçabildiği, civcivin hırsız kraldan hesap sorduğu masallar bize der ki; Dünyada her şey mümkün. Hayallerin ve olanakların sınırsız.  Bu durum, hem çocuklar hem de yetişkinlerde yaratıcılığı besliyor.

Sizin masal anlatıcılığı yolcuğunuz nasıl başladı?

“Bizim ortak bir hikâyemiz olmalıydı”

Şimdi ben size bir hikâye anlatacağım ve siz hatırlayacaksınız”

Ben de birçok çocuk gibi dedelerimizin, ninelerimizin anlattığı masallarla büyüdüm. Çocukluğumdan hatırladığım en güzel hatıralar; kış aylarında sobanın ısıttığı küçücük odalarda; hem büyüklerin bize anlattığı hem de bizim birbirimize anlattığımız masallardı. Cinler, periler ya da ejderhaları dinlediğimiz doğaüstü hikâyelerde bazen korkuyor paniğe kapılıyorduk evet ama dönüş yolunu hep buluyorduk. Ve hep mutlu sonla biten masallardı… Bizler insanın insana dokunduğu yerlerden geliyorduk ve sonunda kaçıp sığındığımız yer yine orası oluyordu. Yani; çocukluğumuz.

Lüleburgaz gibi küçük bir yerde bile insanların giderek daha az yüz yüze geliyor olması, çocukların artık daha çok dijital ortamda bulunması… Artık eskisi gibi hatıralayamıyorduk. Ve artık hatırlamıyorduk. Bizim ortak bir hikâyemiz olmalıydı.

Bizi birbirimize bağlayan nedenlerin giderek azalması üzerine ne yapabiliriz diye düşündüğümde biraz daha gerilere, geleneğe gitmemiz gerektiğini hissettim. Bundan 3 yıl önce “neden masal anlatmıyoruz?” fikri doğdu. Onların hatırlaması için birilerinin yeniden anlatması gerekiyordu: “Şimdi ben size bir hikâye anlatacağım ve siz hatırlayacaksınız”

Masal okumak değil ama anlatmak. Yani bir aracı olmadan göz teması kurarak ve anlatmanın doğallığında olması gerekiyordu. Ve bunun bir sahne, ışık gerekmeksizin en doğal ortamında ve her yerde olabilmesi gerekiyordu. Sadece çocuklar için değil aynı zamanda yetişkinlere de; parklarda, salonlarda, kim bilir belki sıcacık yanan bir sobanın etrafında olabilirdi.

Bu fikir 3 yıl önce doğdu doğmasına ama o dönemde Tiyatro Akademisi kuruldu ve biz 2 sezon üst üste yoğun bir tiyatro oyunu hazırlığı sürecine girdik. Diksiyon, oyunculuk, sahne, şan dersleri derken üzerinde yeterince çalışamadım ve hazırlık bu yıla kaldı.

Ne gibi hazırlıklar yaptınız?

Önce Lüleburgaz Halk Kütüphanesi’ndeki ulaşabildiğim tüm çok eski yayımlanmış kitapları alıp okumakla başladı.  Halk Edebiyatı, efsaneler, Kızılderili Masallarından Balkan Masallarına kütüphanede ya da kitapçılarda bulabildiğim eski yeni yayınları inceledim.

Bu sırada birkaç ay önce tiyatro yönetmenim sevgili Utku Çorbacı ile de  haftanın belirli günleri masal anlatıcılığı üzerine prova almaya başladık. Provalarımız devam ediyor.

Ocak ayının ortalarında ise; Türkiye’de son yıllarda yaptığı çalışmalarla masal anlatıcılığından söz edilmesini sağlayan  Fransız Eğitmen Judith Malika Liberman’dan 2 günlük bir eğitimim olacak.

Tüm bunlar sürerken Balkan Köylerinde ulaşabildiğim tüm eski masallara ve köylerdeki belki de son kalan anlatıcılara ulaşıp hem masalların derlemesinin yapılması hem de anlatıcıların yeni nesille buluşmasını sağlamak gibi bir planım var.

Masal anlatımları nasıl olacak?

“Tıngır Mıngır Masallar”

Masal anlatımları mekanlardan bağımsız yani; paklar, bahçeler, kitapevleri, açık ya da kapalı alanlar fark etmez, bir sahneye ihtiyaç duymaksızın bir araya gelebileceğimiz her yerde yapılabilir.

Çocuklar ve yetişkinlerin aynı anda izleyebildiği, ayrıca sadece yetişkinler için de anlatımların olacağı - çünkü yetişkinlerin de masalları dinlemeye ve hatırlamaya ihtiyaçları var, bir içerik düşünüyorum. Meddahların ve deng bej’lerin yaptığı gibi biraz daha tiyatral ve içinde kimi zaman müziğin de olduğu bir formatta İsmine; “Tıngır Mıngır Masallar” dedik.

Anlatımla ne zaman başlayacak?

sihirli bir düşler bahçesine düştüm”

İlk anlatım; 2 Şubat’ta İstanbul Kadıköy’de Zeki Göker Kültür Merkezi’ne bağlı Yay-Kop Kitapevi’nde gerçekleşecek.

Lüleburgaz ve çevresinde ise 2 Şubat’tan sonra masal anlatımları belili aralıklarla yapılacak. Yer ve tarihleri Ocak ayı içerisinde netleşecek.

Tıpkı masaldaki gibi;
"Az gittim, uz gittim... Dere tepe düz gittim... Çayır, çimen geçerek; lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek altı ay ile bir güz gittim" ...
ve çok evvel bir zamanın içinden çıkıp nihayet sihirli bir düşler bahçesine düştüm; hep beraber anlamak ve anlatmak için.
Bu bahçede taşlar konuşur, rüzgarın dili. güneşin duyguları vardır. Ve sonunda her zaman iyiler kazanır.

Şubat ayından itibaren her ay, ama hep mutlu sonla biten masallarda Tıngır Mıngır buluşalım.

 

Ertan BAYER

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 26 Nisan 2024, 18:57 tarihinde yazdırılmıştır.