Bu yazı 09 Temmuz 2013, Salı 09:20:59 tarihinde eklendi. 722 kez okundu.
ADALET -
Adalet Sistemi, Türkiye'nin kanayan yaralarından biridir.
Her gün yüzlerce haksızlıklarla, adaletsizliklerle karşılaşıyoruz, ya da tanıklık ediyoruz.“Ülkemiz gündeminde en çok tartışılan konuların başında ‘adalet ve adaletin kararları’ gelmektedir. Hakim ve Savcı alımları her seferinde yargıda kadrolaşma ve siyasallaşma tartışmaları arasında gerçekleşmekte ve bazı dönemlerde bu en üst düzeylere çıkmaktadır.
AKP hükümeti döneminde bu tartışmalar artık ayyuka çıktı.Kadrolaşmaların had safhaya ulaştığı bir dönemdeyiz.
Yargının ana amacı; adaletin sağlanmasına hizmet ederken, tarafsızlığını da sağlayabilmesi, kanunların uygulanmasından dolayı çıkan anlaşmazlıkları gidermek ve bireylerin haklarını korumaktır. Yargının bu görevini yerine getirebilmesi için, iktidardan bağımsız ve kendi alanında serbest olması gereklidir.Bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunabilmesi için adil ve tarafsız bir yargı sistemine ihtiyaç vardır.
Aslında tarafsız olması gerekirken, yalnızca tarafsız olması da yeterli değildir.
Bugünkü adalet sistemine bakacak olursak; siyasal iktidarın yargı üzerinde kurduğu baskı ile yargıya olan güven tam anlamı ile sarsılmıştır.
Bu sarsılmaya en dikkat çekici örnek olarak, Deniz Feneri davasını gösterebiliriz.
Ya da utançla ört-bas edilen N.Ç davasını, ya da en basitinden yumurta atana 5 yıl verilmesini örnek verebiliriz.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Parasız Eğitim isteyen öğrencilerin açtığı pankartta "gençlik federasyonu" ibaresi nedeniyle, öğrenciler aylardır tutuklu ve örgüt üyesi olmakla suçlanıp yargılanıyorlar. Haklarında 6 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor, hem de yalnızca "pankartın iki ucundan" tuttukları için.
12 yaşında 31 kişinin tecavüz ettiği çocuğun tecavüze "rıza" gösterdiğine kanaat getirilerek faillerin cezalarında indirim uygulanıyor, Tekel işçilerini terörist ilan etmek, oğlunun dershane ücretini ödeyemediği için anneyi hapse atmak hepsi son 11 yılın icraatlarından ve aynı zihniyetin uygulamalarındandır.
Son olarak bu adaletsizliklere "Gezi Parkı" olaylarında bolca tanık olduk.
Gezi Parkı Direniş'ine destek için evinin balkonunda tencere-tava çalma eylemine katılan Zeynep Yaşar'a polis tarafından "Kabahatler Kanunu'na muhalefet" suçundan ceza kesilmesi de şaka gibi...
Örnekleri çoğaltmak mümkün, Ethem Sarısülük’ü vurma anıyla ilgili tanıklık eden Mehmet Can Tayşan gözaltına alınırken, olayla ilgili mahkemede tanıklık için çağrılacak olan Şahin İmga da tutuklandı. Oysa Ethem'i vuran çevik kuvvet Polis'i Ahmet Şahbaz'ın suçu ispat edilmesine rağmen ''meşru müdafaa yaptığı'' gerekçesiyle tahliye edildi. Karşısında ki insanın herhangi bir şiddeti olmadığı halde neyin "meşru müdafaası" anlamak mümkün değil.
Arkasına aldığı güç ve üniformaya sığınarak işlediği bu cinayet, suçu işleyenlerin cezasız kalacağını da bizlere göstermiş oldu.
Başka bir örnek, Madımak Davasıdır ve başlı başına bir Adaletsizlik örneğidir. Bir-iki cümle ile geçiştirilemeyecek önemdedir ve çok daha detaylı işlemek gerekir.
Suçlunun beraat ettiği yerde yargıç hüküm giyermiş, her ne kadar "vicdanım rahat dese de"... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa’da bir konuşmasında; kalkınmamız çok iyi, ama Adaletin biraz da desteğe ihtiyacı var. Adaletin saraylarını yaptık, ama adaletin kendisini biraz arıyoruz, bulmaya çalışıyoruz. Adalet kutup yıldızı gibi, insan yolunu kaybetse, ona bakıp yolunu bulacak. Adalette tam olacak inşallah" demesi ile artık "Türkiye'de Adalet'in" olmadığını kendilerinin de kabul ettiğini göstermektedir.
İsviçreli Bakana, "sizde Deniz yok ama Deniz Bakanlığı var dediklerinde ; sizde de "Adalet yok ama Adalet Bakanlığı var" demesi Türkiye'deki Adaletsizliği anlatan en güzel cümledir.
Adaletten, haktan hukuktan yana olan herkes Adaletsizliklere karşı durmalı, mücadele içerisinde yer almalıdır. Saygılarımla
|