Sendikalar, işçi haklarını korumak, emeğin karşılığını almasını sağlamak ve işçilerin insanca çalışma koşullarına sahip olmasını güvence altına almak için vardır. Ancak ne yazık ki, bugün birçok sendika asıl görevini unutmuş, işçinin değil, patronların çıkarlarını savunan yapılar haline gelmiştir. İşçinin alın teri üzerinden siyaset yapan, koltuklarını koruma derdine düşen sendika ağaları ve işverenlerle işbirliği yaparak mücadeleyi sekteye uğratan sarı sendikalar, emekçilerin en büyük engeli haline gelmiştir.
Gerçek bir sendika, işçinin hakkını korur, işverene karşı dimdik durur. Ancak sarı sendikalar, işçiyi değil, işvereni ve iktidarı memnun etmeye çalışır. Grev yapılacaksa engeller, hak arama mücadelesi verilecekse bastırır, işçiye değil, patronlara hizmet eder. Üstelik bunu, sendika aidatlarıyla finanse ederler; yani işçinin cebinden çıkan parayla, yine işçiye karşı dururlar.
Sendika ağaları ise bu çarpık düzenin mimarlarıdır. Yıllardır aynı koltuklarda oturur, işçilerin mücadelesini kişisel çıkarları için kullanır, sendikaları adeta birer ticarethane gibi yönetirler. Sendikaların lüks araçlarla, beş yıldızlı otellerde toplantılarla, yüksek maaşlarla anılmasının sebebi de budur. İşçiler her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, bu sendika ağaları refah içinde yaşamaya devam eder.
Peki, çözüm nedir? İşçilerin örgütlü mücadelesini gerçek sendikalar etrafında yeniden inşa etmesi gerekiyor. Sarı sendikalara mahkûm olmamak için bilinçlenmek, gerçek işçi sendikalarını desteklemek ve sendikalarda şeffaflık talep etmek şarttır. İşçiler, kendi haklarını savunmayan sendikacılara karşı sesini yükseltmeli, mücadeleci sendikalara destek vermelidir.
Unutmayalım ki sendikalar işçinin hakkını savunmak için vardır, patronun çıkarlarını korumak için değil! Eğer emeğin gerçek değerini bulmasını istiyorsak, önce emeğe ihanet edenlerden kurtulmalıyız. Çünkü hak verilmez, alınır!