Murat Mahir Altan; “SAHTE GÜLÜŞLER DEĞİL, SAMİMİYET KAZANACAK”
Trakya'da sandık kurulu başkanlarına eğitim verildi
Seçim günü alkol yasak, eğlence mekânları kapalı
Ahmet Etem Oruç; “Çocuk bakım ve kreş projesi hemen uygulanacak”
Bu yazı 07 Temmuz 2022, Perşembe 09:14:52 tarihinde eklendi. 1443 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

KAMU MALINI GASP ETMEK ve ZARAR VERMEK(2.BÖLÜM) - Eyyüp Sabri Erdem

KAMU MALINI GASP ETMEK ve ZARAR VERMEK(2.BÖLÜM)

 

Geçen haftaki yazımıza devam ediyoruz;

Hz. Peygamber (Aleyhisselam), elde edilen bu malları çevresindeki muhtaçlara hemen dağıtıyor, bu taksimat esnasında da ihtiyaç sahiplerinin özel durumlarını gözetiyordu.(Ebu Davud) Zira insanların ortak mücadeleyle, gayretle elde ettikleri ve kamunun(toplumun) hakkı durumunda olan malların dağıtımının adaletli olması ve vakit geçirmeden sorumluluğun eda edilmesi esastı.

Kamu malı konusunda son derece hassas davranan Allah Resûlü(Aleyhisselam), dağıtılması gereken bir malın hâlâ yanında bulunuyor olmasından rahatsızlık duyuyordu, bu durum onu, ailesinin yanına gitmekten alıkoyabiliyordu.

Nitekim bir keresinde yanındaki mallar gerekli yerlere dağıtılaması geciktiği için Peygamber Efendimiz(Aleyhisselam), Hz. Bilâl’e bu malların dağıtılması gerektiğini, zira bu mallar dağıtılmadan ailesinin yanına dönemeyeceğini söylemiş, o gecesini mescitte geçirmiş, ertesi gün onların dağıtıldığını öğrenince de Allah kendisine sorumluluğunu yerine getirecek kadar hayat bahşettiği için tekbir getirip hamd etmişti.(Ebu Davud) Benzer şekilde Hz. Peygamber, Bahreyn’den gayet fazla miktarda gönderilen cizye ve haraç mallarını dağıtmış ve son kuruşu bitene kadar da başından ayrılmamıştı.(Buhârî)

Allah Resûlü dönemin şartları sebebiyle kamu malı konusunda önemli yere sahip olan ganimetler hakkında ashabını her fırsatta uyarmış, bir kumandan olarak askerlerine savaşlarda ganimete hıyanet etmemelerini emretmiş,(Müslim) hatta ganimet malına hıyaneti münafıklık alameti saymıştır.(İbni Hanbel)

Ganimet malına hıyanet edilmeden yapılan cihadı en faziletli amellerden biri olarak zikreden(Nesai) Resûlullah, “Kim şu üç şeyden uzak olarak ölürse cennete girer: Kibir, ganimet malına hainlik ve borç.”(Tirmizi) buyurmuştur.

Hz. Peygamber (Aleyhisselam), “Ganimete ihanet edenleri gizleyenler de onlar gibidir.”(Ebu Davud) buyurarak, kamu malına ihanet ile bu ihaneti gizlemeyi birbirine benzetmiştir. Hz. Peygamber buna ilaveten üzerinde herkesin hakkı bulunan ganimet mallarının geçici bir süreyle de olsa kullanılıp yıpratılmasını yasaklamıştır.(Ebu Davud)

Hz. Peygamber (Aleyhisselam), toplumun hakkına hıyanet edenleri ahirette şiddetli bir azabın beklediğini haber vermiştir. Bir defasında, ashâbına kamu malına ihanet günahının büyüklüğünden bahsetmiş ve kıyamet günü hiç kimseyi boynunda meleyen bir koyun, kişneyen bir at, böğüren bir deveyle veya altın, gümüş ve ganimet elbisesi yüklenmiş olarak görmek istemediğini bildirmiş, kıyamet günü hainlik edenin çaldığı mal boynunda olduğu hâlde haşredileceğini haber vermiştir.(Tirmizi)

Ashâb-I Kiram’ı bu tür yolsuzluklara ve haram işlemeye karşı her zaman uyararak onlardan da bu konuda titiz davranmalarını istemiştir.Peygamber Efendimiz(Aleyhisselam), Huneyn Savaşı’nda vefat eden birinin cenaze namazını ganimet malına hıyanet etmesi sebebiyle kıldırmak istememiş, gerçekten de adamın eşyalarından iki dirhem değerinde Yahudi incileri çıkmıştı.(Muvatta)

Bir defasında da Resûlullah (Aleyhisselam) Bilâl Habeşiye (Radiyallahu Anh)ganimetlerin toplanması için ilân yapmasını emretmişti. Üç kere yapılan ilânı duyduğu hâlde elindeki ganimet malını getirmeyip sonradan getiren bir adama, “Sen artık onu âhirette getirirsin. Onu senden almayacağım.” demişti.(Ebu Davud) Hz. Peygamber(Aleyhisselam), Allah-u Teâlâ’nın haksızlıkla elde edilen ve helal olmayan bu tür malları sadaka olarak dahi kabul etmeyeceğini bildirmişti.(Müslim)

Allah Resûlü(Sallallahu aleyhi ve Sellem), ganimetlerin paylaşımında gösterdiği hassasiyeti, o dönemde insanların ortak kullanım alanları olan mekanlarda, taşınmaz kamu mallarında veya herhangi bir gayret gerektirmeden elde edilen su, ot ve ateşin kullanımında da göstermiş, bütün Müslümanların bunlara ortak olduğuna dikkat çekmiştir.(Ebu Davud)

Buna göre toplumun temel ihtiyaçları olan ve kullanılan alanlar kamu mülkiyetine dahil olmaları dolayısıyla kimse tarafından özel mülk olarak sahiplenilemezdi. Nitekim Hz. Peygamber(Aleyhisselam)döneminde ashâbdan Ebyaz b. Hammal Resûlullahtan Merib Tuzlası’nın kendisine verilmesini istemiş, Resûl-i Ekrem (Aleyhisselam) de tuzlayı ona vermişti. Bunun üzerine bir sahâbî, söz konusu tuzlanın herkes tarafından kullanıldığını söyleyerek Allah Resûlüne kesintisiz bir su kaynağı gibi değerli olan bir tuzlayı verdiğini hatırlatmıştı. Ardından Hz. Peygamber, Ebyaz ile yaptığı sözleşmeyi bozarak insanların ve hayvanların tuz ihtiyacını karşılayan bu tuz madeninin yerine ona başka bir yer bağışlamıştı.(Tirmizi)

Kamu arazileri gibi insanların vazgeçilmez temel ihtiyaçları arasında olan ve herkesin kullanımına açık durumda bulunan doğal kaynaklardan biri de sudur. Allah Resûlü (Aleyhisselam), Arabistan yarımadasında çok önemli bir yere sahip olan ve ortak kullanım hakkı sebebiyle kimi zaman tartışmaların ve tatsızlıkların meydana geldiği su kaynaklarında haksızlığı ve kargaşayı önlemek adına birtakım kurallar ortaya koymuştur. Nitekim Allah Resûlü su nöbetinden dolayı komşusu ile anlaşmazlığa düşen Ashab-ı Kiramdan Abdullah b. Zübeyr’den hurmalığını suladıktan sonra komşusunun kullanması için suyu salıvermesini istemişti.(Buhârî )

İhtiyaçtan fazla olan  suyun kimseden esirgenemeyeceğini söyleyen Allah Resûlü(İbni Mace), bu meselede arazisi yukarıda olan kimsenin suyun kullanımında öncelik hakkına sahip olduğunu, yukarıdaki kimsenin arazisini su ayak topuklarına varıncaya kadar suladıktan sonra suyu aşağıya salması gerektiğini ifade ederek anlaşmazlıklara çözüm getirmişti.(Ebu Davud)

Peygamber efendimiz (Aleyhisselam), insanların ortak kullanım alanları olan mekânların korunmasının üzerinde de  önemle durmuş mescitlerin temiz tutulması konusunda ashâbını(arkadaşlarını)uyarmış(Nesai) ve herkesin kullanımına açık olan suların kirletilmesini yasaklamıştır.(İbni Mace) İnsanların yürüdüğü,gelip geçtiği yolların gereksiz yere işgaline izin vermemiş, kirletilmesini yasaklamış ve ashâbını yollardan insanlara eza verecek olan şeylerin kaldırılmasına teşvik etmiş ve emretmiştir.(Buhârî)

Öte yandan Peygamber efendimiz (Aleyhisselam), kamu mallarını âtıl halde(kullanılmaz halde)bırakmamış, onlardan istifade etmeye çalışmıştır. Peygamber Efendimiz(Aleyhisselam), devlete ait arazi ve madenleri onları ihya edebilecek bazı sahâbîlerine vermi (Ebu Davud) ve “Kim, sahibi olmayan bir araziyi imar ederse, o (bu yerde) daha çok hak sahibidir.” buyurarak insanları her fırsatta ölü arazileri ihya etmeye teşvik etmiştir.(Buhâri)

Resûl-i Ekrem (Aleyhisselam), kamu mallarının ihyasına gösterdiği özeni onların korunması ve sahip çıkılması konusunda da sergilemiştir.

İslâm’da her türlü gasp, talan, yolsuzluk ve hırsızlığın yasaklanmasının yanında kamu malından(topluma ait olan maldan) çalmak, savaş ganimetlerinden haksız yolla bir şey almak, devlet malına hıyanet etmek gibi haksız fiiller İslâm hukukunda “ğulûl” kavramıyla ifade edilmiştir.

Ğulul, taksim edilmeden ganimet malından çalmak anlamıyla birlikte, genel olarak yolsuzluk ve kamu malına ihanet etme manasını da taşımaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (Aleyhisselam),

“Kimi bir işte görevlendirip (yaptığı işin karşılığı) bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey (kamuya) hainliktir.”(Ebu Davud)

buyurarak, devlet görevlilerinin evlenme ve ev edinme gibi bazı ihtiyaçlarının devlet bütçesinden karşılanabileceğini bildirmiş, fakat bunun dışında bütçeden haksız yere sağlanan her menfaati “kamu malına ihanet”olarak nitelendirmiştir.(Ebu Davud)

“Yağma da yok, ihanet de yok, hırsızlık da!”(Darimi)

buyuran Allah Resûlü (Aleyhisselam), ğulûlü yalnızca ganimet malına ihanetle sınırlandırmamış, devlet için çalışan  memurların ve diğer görevlilerin elde ettikleri haksız kazançları da bu şekilde tanımlamıştır. Nitekim Peygamber efendimiz(Aleyhisselam)döneminde zekat memurluğu yapan Ezd kabilesinden İbnü’l-Lütbiyye isimli şahıs, topladığı zekâtla birlikte kendisine verilen hediyeleri de getirmiş ve Allah Resûlüne, “Bunlar sizin, bunlar da bana hediye edilenler.” demişti. Zekat memurluğu gibi oldukça hassas bir vazife yapmasına rağmen bunun sorumluluğunun farkında olmayarak kendisine haksız menfaat sağlayan bu kişiye Allah Resûlü (Aleyhisselam) öfkelenerek şöyle buyurmuştu:

“(Bu adam bir zekât memuru olmayıp) babasının veya anasının evinde otursaydı, kendisine hediye verilir mi, verilmez mi bir baksaydı ya! Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki sizden biriniz ondan bir şey alırsa kıyamet gününde boynunda böğüren bir deve ya bağıran bir sığır veya meleyen bir koyunla gelecektir...”(Buhâri)

Böylece, devlet görevlilerine yaptıkları görev dolayısıyla verilen hediyeleri de ğulûl olarak nitelendiren Allah Resûlü, ashâbını bu tür haksız kazançtan sakındırmıştır.(İbni Hanbel)

Devlet malına ihanet etmek Kur'an-ı Kerim’de yasaklanmış ve insanlar bunun uhrevî cezasıyla ilgili olarak uyarılmıştır.

Ayrıca kamunun(toplumun)mülkü durumunda olan mallarda bütün toplumun hakkı söz konusudur ve başkalarının hakkı İslâm’da “kul hakkı”olarak tanımlanıp bunun gasbedilmesi şiddetle yasaklanmıştır.

Hz. Peygamber (Aleyhisselam) bir defasında Mescid-i Nebevinin yanındaki Bakî Mezarlığı’na uğramış, “Yazık sana, yazık sana!” buyurmuş, bu sözlerinin sebebini soranlara ise kabirdekilerden birinin hayattayken zekat memuru olarak görev yaptığını ancak zekat malından aşırdığı bir elbise yerine şimdi ona ateşten bir zırh giydirildiğini haber vermiştir.(Nesai)

Ashabından(arkadaşlarından) özellikle yöneticilik veya zekat memurluğu gibi devlet görevinde olanları zimmetlerine haksız mal geçirmemeleri ve kamu malını suistimal etmemeleri konusunda uyaran Hz. Peygamber (Aleyhisselam), Yemen’e vali olarak tayin ettiği Muâz b. Cebel yola çıktığı sırada peşinden bir haberci yollayarak Muâz’ı geri çağırmış ve ona şöyle buyurmuştur:

“Sana niçin haberci gönderdiğimi biliyor musun? Benim iznim olmadan bir şeyi alma! Zira bu ihanettir. Kim de (kamu malına) ihanet ederse kıyamet günü ihanet ettiği şey ile birlikte gelir. Seni işte bunun için geri çağırdım. Şimdi görevine gidebilirsin.”(Tirmizi)

Hak kavramı İslam’ın değerlerinin üzerine bina edilmiştir ve, “kul hakkı (hukûku"l-ibâd)” ve “Allah hakkı (hukûkullâh)” olarak sınıflandırılmış ve kamu hakkı, hukukullah kapsamında değerlendirilmiştir.

Kamu yararının ve sosyal düzenin gerçekleşmesi, toplumun huzurlu ve düzenli bir hayata sahip olması bu haklara riayet ile mümkündür. Toplumda yaşayan her ferdin üzerinde hak sahibi olduğu kamu malları, topluma ait mekânlar, araç ve gereçler, gelirler, doğal kaynaklar gibi oldukça geniş bir alana sahiptir ve tüm bunların titizlikle korunması gerekir.

Ancak toplum ve devlet görevlileri, dini ve ahlâkî değerlere duyarsızlaştığında, insanlar helâl haram dengesine dikkat etmediklerinde ve hak ve adalet kavramı önemini yitirdiğinde kamu malına hıyanet kaçınılmaz hale gelmektedir. Pek çok çeşidiyle yolsuzluklar çoğalmakta, devletin malını yemek doğal sayılmakta ve sıradan bir hal almakta, hatta buna hassasiyet göstererek dikkat edenler hor görülerek kınanmaktadırlar. Kamu malından kaçırılan her şey ganimet olarak algılanmakta ve su, elektrik, vergi gibi her türlü kaçakçılık ne yazık ki mubah görülmekte ve sıradan bir hâl almaktadır. Bazı zamanlar kamu malına en çok hassasiyet göstermesi gereken devlet görevlileri halkın hizmetinde olduklarını unutarak küçük menfaatler ve çıkarlar uğruna emek ve alın terini hiçe saymakta toplumdaki yetimin hakkını gasp edebilmektedir.

Devlet görevlilerin bulundukları makamı istismar etmek suretiyle devlet imkânlarını kendi şahısları adına kullanmaları, hak edilmeyen maaşlar, kamu malında yapılan israflar günümüzde en çok karşılaşılan durumlar arasındadır. Kamu malına hıyanet eden kişi kendi nam-ı hesabına, ucuz çıkarlar sağlarken, dini,insanî ve ahlâkî değerlerini kaybetmektedir. Böyle bir toplumda ise ne kamu hizmeti hakkıyla gerçekleşir ne de insanlar birbirlerine güvenerek huzurlu ve mutlu bir hayata sahip olurlar.

 

Oysa ki kamuya ait olan mal emanettir ve bu emanete hıyanet etmek, kişiyi hem dünyada hem de âhirette ağır bir vebal altına sokmaktadır.

İslam dini ise dünya hayatına imtihan olarak gönderdiği insanın boynuna yüklenen bu ağır vebalin onu dünyada da âhirette de  zor durumda bırakacağı konusunda uyarmaktadır. Allah Teâlâ, kullarını helal ve temiz olan rızıklara yönlendirip(Maide sûresi 88) onlara mallarını haksız sebeplerle ve haram yollarla yememeleri uyarısı yaparken,(Bakara sûresi 188) Resûlullah efendimiz (Aleyhisselam) da ümmetine rızık konusunda haram ve helal hudutlarına  dikkat edip yasak yollara başvurmamaları konusunda şöyle seslenmektedir:

“Ey insanlar! Allah"tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Hiç kimse (Allah'ın kendisine takdir ettiği) rızkı -geç de olsa- elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah'tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helâl olanı alın, haramdan sakının!”(İbni Mace)

Rabbimiz bizi emir ve yasaklarına hakkıyla itaat eden kullarından olmayı nasib eylesin…

……..

9 Temmuz 2022 Cumartesi Günü idrak edeceğimiz Kurban bayramı milletimize ve Alem-i İslam’a mübarek olsun, Rabbimiz bu günlerin hürmetine devletimizi milletimizi ve İslam alemini muhafaza eylesin,milletimize birlik ve beraberlik versin…

Selam ve Dua İle

Yazdır Paylaş
Diğer Eyyüp Sabri Erdem Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek