Çanakkale savaşları dokuz ay kadar devam etti. Kış günlerinde soğuk havalarda yazlık ve yırtık elbiselerin içinde askerler çok üşüyordu. Potinleri de yırtık ve eski idi. Siperlerin içine biriken yağmur suları buz tutuyordu. İki metre siperden dışarı çıkmak mümkün değildi. Çıkan düşman kurşununa hedef oluyordu. Yazın ise 40-50 derece sıcakta askerlerin güneş başına vuruyordu. Sıcakta ceset kokuları, hacet çukurlarından gelen kokular, sivrisinek, karasinek, karınca, haşarat… nefes almayı dahi zorlaştırıyordu. Doğru dürüst karnı doymayan askerler için açlık kol geziyordu. 13 Temmuz da mübarek ramazan ayı başlıyordu. Şeyhülislam Ürgüplü M. Hayri Efendi savaş şartlarında oruçla mükellef olmadığına dair fetva yayınlamıştı. Bu fetva askere duyurulurdu. Ancak askerler yanındaki arkadaşlarının bir bir şehid olduklarını görüyor; “Allah’ın huzuruna oruç borcu ile gidemem. Ben zaten çocukluğumdan beri orucumu bırakmadım.” Diyorlardı. Temmuzun sıcağında savaş ve yokluk şartlarında 16 saat oruç tutuyorlardı. Bu şekilde şehidlik yarışına giriyorlardı. Çanakkale’de iman ve maneviyat, en güçlü haçlı ordularını dize getirdi. Diyoruz. Ama bu iş nasıl oldu.? Başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim. Sonra bir de kendimize bakalım.
Bir asker cepheden kızına mektup yazıyor ve diyor ki;
“Benim güzel kızım,
Bu gün Temmuz 14, Ramazan’ın ikinci günü. Şeyhülislam oruç tutmayabilirsiniz diye fetva yayınladı. Ama benim içim rahat etmedi. Oruca niyetlendim. Sahur vakti çalıların arasında iki kök çiriş (pırasadan daha küçük bir ot) buldum. Onlarla sahur ettim. Gündüzü yeni siperler kazdık. Hiç susamadım. Taarruz arttı. Kafamızı çıkaramadık. Akşam olunca bir asker ezan okudu. Siperin içinde matara elden ele dolaştı. Herkes orucunu su ile açtı. Ben zannettim ki sadece ben oruçluyum. Meğer bölüğün hepsi oruçluymuş. Matara en son bana geldi. Geldi ama ben kendimden utandım. Arkadaşlarım hepsi sahursuz oruç tutmuşlar. Ben ise iki çirişi yediğim için arkadaşlarıma karşı kendimi mahcup hissettim. O gün oruçlu şehit olan Erzurum’lu, Darende’li ve Yenice’linin hakkını nasıl öderim diye gözyaşı döktüm…”
ÇANAKKALEDE RAMAZAN
1-Çanakkale’nin yazı, güneş tam tepemizde, 4- Aman vermez karınca her yer yılan akrep.
Gündüz 16 saat, iftar ta sekizde Kanlı tırnak izleri, bit ve pire sebep.
Hareket edemeyiz siper güneşe karşı, Karasinek bulutu, saldırgan sivrisinek.
Kaynar beyinlerimiz bu bir şehitlik yarışı. Bir parça peksimetti gece yenilen yemek.
2-Daracık bir siper, sanki bir kafes. 5- Dudaklar parça parça yarılmış susuzluktan,
Ömürlere ilave aldığımız her nefes. Göz kapakları diken olmuş uykusuzluktan.
El bombası, şarapnel yağmuru, top güllesi, Hasrettiler bir sıladan bayram sabahına,
Yürekleri dağlayan “ah yandım anam! sesi!.” On binler oruçlu iken kavuştu Allah’ına…
3-Düşman uçağı görür, kıpırdamak yasak. (Ekrem ŞAMA)
Altımızda tünel var, patladı, patlayacak.
Üstü kapatılmamış ihtiyaç çukurunun,
Ceset, çöp, hayvan leşi, nasıl dayanır burun.