Murat Mahir Altan; “SAHTE GÜLÜŞLER DEĞİL, SAMİMİYET KAZANACAK”
Trakya'da sandık kurulu başkanlarına eğitim verildi
Seçim günü alkol yasak, eğlence mekânları kapalı
Ahmet Etem Oruç; “Çocuk bakım ve kreş projesi hemen uygulanacak”
Bu yazı 26 Nisan 2019, Cuma 09:25:11 tarihinde eklendi. 1514 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

23 NİSAN 1920, İLK MECLİSİN AÇILIŞI AMA NASIL? -

23 NİSAN 1920, İLK MECLİSİN AÇILIŞI AMA NASIL?

 

Anlatalım da, resmi tarihin propaganda ve mahalle baskısından ne kadar imkan bulursak o kadarıyla anlatmaya çalışalım.

Sivas Kongresi’nde Kazım Karabekir konuşma yapmaktadır. Şu cümleleri kurar “Arkadaşlar davamızın meşrutiyet kazanması için İstanbul’daki meclisi mebusan’ın Ankara’ya taşınması gerekmektedir. Orada İngiliz işgali altında hür bir şekilde görev yapması mümkün değildir. Kanaatim odur ki eninde sonunda İngilizler o meclisi kapatacaklardır. İşte o zaman temsilcilerimiz Ankara’ya gelecek ve hareketimiz daha güçlü ve meşru bir hale gelecektir…”

İstanbul’daki Meclisi Mebussan Başkanı Rauf Bey (Orbay) oradadır. Ayağa kalkar ve şu sözleri haykırır “Mademki hareketimizin merkezi Ankara olacak, mademki meclisin Ankara’ya taşınması bu kadar önemlidir, ben hayatım pahasına da olsa meclisin Ankara’ya taşınmasını sağlayacağım…” Rauf Bey (Orbay) dediğini yapar İstanbul’a döndüğünde İngilizleri kasten tahrik eder. Şu meşhur “Misakı Milli” sınırlarımızda o esnada meclisten geçer. İngilizler Meclisi basarlar. İngiliz komutanına bir tutanak imzalatarak Rauf Bey ve arkadaşlar teslim olurlar. Rauf Bey Malta’ya sürülür. 11 Nisan günü İstanbul Meclisi resmen kapatılmış olur. Önceden tembihli olan vekiller doğruca Ankara’ya ulaşırlar ve bilindiği gibi 23 Nisan günü Cuma namazından sonra Hacı Bayram Camii’nden tekbirlerle meclis için ayrılan binaya gelinir. Önünde kurbanlar kesilir. Dualarla Ankara’daki meclis açılmış olur. Oturum başlar. Meclis başkanlığı için iki aday vardır. Yüz dokuza karşı, yüz on oyla yani bir farkla ilk meclis başkanlığına Mustafa Kemal Seçilir. (*) O zaman henüz Cumhurbaşkanlığı yoktu. İstanbul’daki padişah halen devletin başıydı. Zaten Mustafa Kemal Meclis Başkanı sıfatıyla Kuva-yı Milliye’nin de başı seçilmiş oldu. Bu halde dahi her hafta padişaha rapor veriyordu, ta Sakarya Zaferi’ne kadar.

Padişahlık nasıl kalktı? Ben resmi tarihe pek itibar etmem. Rıza Nur şöyle anlatıyor (Hayat ve hatıratım) “Büyük taarruzda zaferle sonuçlandıktan sonra Lozan’a barış için bir heyet göndermek gerekti. Fakat iki otorite vardı İstanbul’da padişah ve Ankara hükümeti peki heyeti kim teşkil edecekti? Aklıma bir fikir geldi. Odama geçtim bir önerge yazmaya başladım. Önergem padişahlığın kaldırılmasıyla ilgiliydi. Duyan vekiller sıraya girip imzaladılar. Mustafa Kemal’de duymuş o da otuzuncu sıralara imzasını attı. Böylece benim önergem meclisten geçerek saltanatın kaldırılmasını sağladık. Bu iş tamamen benim fikrimdir…” Rıza Nur bir iddiada daha bulunuyor. “Türkiye ismi de benim fikrimdir” diyor. Bileniniz var mı? Bunları araştırmamız ve bilmemiz lazım. Hani ne diyor Nazım Hikmet “Sen yanmassan, ben yanmassam, nasıl aydınlanacak karanlıklar?” Öyle ya sen yazmassan, ben söylemessem nasıl öğrenilecek gerçekler? Rıza Nur cin gibi bir adamdı. Aşırı milliyetçi birazcıkta ırkçı. Nihal Adsız’ın manevi babası ve hocası. Doktor ve tarihçi 14 ciltlik Türk tarihini biraz karıştırdım. Böyle bir adamdı. Hayat ve hatıratını, okumanızı tavsiye ederim. Saygılarımla.

(*) Bu rakamların ikinci dönem için olduğunu söyleyenler de var.

Yazdır Paylaş
Diğer Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek