Hicret; Peygamberimiz Muhammed(as)in ashabı ile beraber Mekke’den Medine’ye göç edişine denir.
Hicret; sıradan bir olay değildir. İslam ve dünya tarihinin seyrini değiştiren kutlu bir yolculuktur. Müslümanlar için bir milat ve dönüm noktasıdır. Sadece bir takvim başlangıcı değil, yeni bir çağın açılışıdır.
Hicret; bir kaçış, bir pes ediş değildir. Allah rızası için, anadan, babadan, evlattan, eşten, maldan, vatandan, hatta candan vazgeçmedir.
Hicret; toprağı terk etmeden önce, batılı, putları ve haramları terk etmektir. Nitekim Peygamberimiz(as): “Hakiki muhacir, Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk edendir.” (Buhari) “Hakiki hicret kötülükleri terk etmektir.” (İbn-i Mace) buyurmaktadır.
Hicret; Allah’a teslimiyettir.
Peygamberimiz(as) ve sahabelerin ayrı, ayrı destansı hicret hikayeleri vardır.
Biz kısaca Hz. Ömer(ra) efendimizin hicret olayına değinelim.
Müslüman olmadan önce de, Mekke halkı içinde Hattab oğlu Ömer’in ayrı bir yeri vardı. Genç, son derece güçlü, merhametsiz, gözünü budaktan sakınmayan biriydi. Nitekim acımasız biri olmasından dolayı, müşrikler peygamberimizi öldürme görevini ona vermişlerdi. Müslüman olduktan sonra, iman O’nu merhametli, gözü yaşlı, duygusal bir insan haline getirdi. Hicret olayı gündeme gelince, herkes gizlice Mekke’den Medine’ye göç ederken Ömer(ra) gizlenme ihtiyacı duymadı. Hz. Ali(ra) olayı şöyle anlatır;
-“Ömer’den başka gizlenmeden hicret eden hiç kimseyi bilmiyorum. O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı. Yayını omzuna taktı. Oklarını eline aldı. Sonra Kabe’ye gitti. Kureyş’in ileri gelenleri Kabe’nin avlusunda oturuyorlardı. O Kabe’yi yedi defa tavaf ettikten sonra, Makam-ı İbrahim’de iki rekat namaz kıldı. Sonra müşriklere döndü ve gözlerinin içine bakarak şöyle seslendi:
-“Kim anasını evlatsız, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadide beni takip etsin.” Dedi. Müşriklerden hiç biri O’nun peşine düşüp, kendisini engellemeye cesaret edemedi.” Bunu içindir ki, İbn-i Mes’ud(ra): “Ömer’in hicreti zaferdir.” Der.