Geçen hafta eski başbakanlardan Adnan Menderes ve iki bakanı Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamının yıl dönümüydü. 1950’de Türk milletinin oylarıyla, yani tarihimizdeki ilk serbest seçimi kazanarak iktidara gelen Demokrat Parti emperyalizmin ajanlarının saldırısına uğramış ve bir gece baskınıyla, haydutçasına devrilerek Demokrat Parti kapatılmış, bakan ve milletvekilleri hapsedilmiş başbakan ve iki bakanı yani dışişleri ve maliye bakanları idam edilmişti. Ayrıca hapishane olarak seçilen Yassıada da Demokrat Parti ileri gelenlerine öyle işkenceler yapılmış ki bu işkencelere dayanamayan birçok demokrat partili de vefat etmişti.
İdam kararı ve uygulanması kötü bir şeydir. Yani cezaların en büyüğüdür değil mi? Siz öyle sanın çok daha beter ceza uygulamaları vardır. “İşkence” Öyle ki mağdura “Ah keşke ölsem de kurtulsam” dedirten cinsten işkenceler. Demokrat partililere bu en alçak işkenceler reva görülmüştür. Mesela yassı ada gardiyanının kendi ağızından duydum, diyor ki “Menderes’in naaşını yıkamak için soyduğumuzda vücudunda sigara söndürülmedik yer olmadığını gördüm” daha beterlerini ise bu satırlara yazamayacağım, özür dilerim. Bu ne alçaklık yahu. Bu ne sadistlik yahu. Bunları yapanlar insan olabilir mi ki? Bunların kanı ve dini bu milletten olamaz. “Demokrat parti ilk seçimde iktidar oldu” dedim. Belki birileri “Hayır ikinci seçimde iktidar oldu. 1946 seçimlerinde CHP iktidar olmuştu” diyecektir. O seçimde de demokrat parti iktidar olmuştu ama CHP yalanlarla, sahtekarlıklarla iktidarı demokrat partiye vermedi. Yani milli iradeyi gasp etti. Daha önce de yıllarca gasp ettiği gibi. Daha doğrusu millet CHP’yi doksan küsur yıldır hiç iktidar yapmadı hiç sevmedi hep sövdü. Hani, “cezanın da idamdan daha beter olanı vardır” dedim ya, daha daha daha da beteri idam ettiği o asil ve şerefli insanların şerefiyle oynamaktır.
Türkçemiz de bir deyim vardır “yiğidi öldür, fakat hakkını yeme” denir. Darbeciler ve arkasındakiler, hem öldürdüler, hem işkence yaptılar, hem de iftiralarla şerefleriyle oynadılar. İktidarını gasp ettikleri bakanları kendileri gibi şerefsiz birer alçak seviyesine indirmeye çalıştılar. En adi iftiraları attılar. “12 uçak dolusu altınla yakaladık” dediler “Altın kaportalı arabaları var” dediler. Daha neler dediler neler. Şerefsizliğin ne kadar marifeti varsa sergilediler. Sonra da hiçbirisini ispat edemediler. Ama adamları yediler. Şimdi de aynısını Erdoğan ve arkadaşlarına yapmak istediler. Yalanlar aynıydı, planlarda aynıydı. Eğer başarsalardı çevresine istif edecekleri altınlar bile hazırdı. Hem öldüreceklerdi, hem de itibarını kaybedeceklerdi. Darbeciler işte bu kadar namussuz ve şerefsiz oluyorlar, neden çünkü satılmış köpekler de ondan. Çünkü hiçbir darbenin merkezi yani hazırlandığı yer Türkiye’nin sınırları içerisi olmadı da ondan.
Saygılarımla