HEM’den 23 Nisan Futbol Turnuvası
Kırklareli Valisi Ekici, turizmcilerle bir araya geldi
AK Parti’den Ümmüşoğlu ailesine taziye ziyareti
TEMA 12.Ekolojik Okul; Hayal Kreş ve Gündüz Bakım Evi oldu
Bu yazı 17 Ağustos 2016, Çarşamba 09:29:01 tarihinde eklendi. 738 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

HAFTANIN TAKVİMİ, FETÖ’NÜN DİNİ, ASRIN GERÇEĞİ… - Nuri Kahraman

HAFTANIN TAKVİMİ, FETÖ’NÜN DİNİ, ASRIN GERÇEĞİ…

FETÖ BAŞI, ne hoşgörülü, ne diyalog sever, ne teslîmiyetli bir müslümanmış(!) meğer de haberimiz yokmuş değil mi sevgili dostlar?! Adam, ne vurucu bir şekilde öğretti bize bunu, hem de sabahlara kadar ayakta dikerek değil mi?! Aslâ aklımızdan çıkmaz artık! Öylesine bir kavrayış oldu doğrusu! Gelgelelim, teslîmiyet ama, nasıl bir teslîmiyet bu? Kime, neye, niçin, ne şekilde bir teslîmiyet?

Meğer, ne risâleler varmış adamda insanlarımıza okunacak! Nitekim, “onları okuyacak, millet nurlanacak!” derken, ondan da öte olarak, kaderini küresel canavarların eline teslim edeceği millet ve de dolayısıyla ümmetin üzerine mermi dokumak ve de böylece küffâr adına onların canına okumakmış tüm hayâli; hayâli demeyelim de misyonu! Ne esrarlı kumaşlar varmış muhteremde, radarlarla gözlenip, paletlerle dokunacak!

Tek kelimeyle; Allâh (CC) korudu sevgili dostlar. Bunu görelim. Sevildiğimizi bilelim. Millet olarak, fert fert, dünyâ âlemindeki yerimizin, ayrıca da farkımızın farkına varalım ve de çok iyi değerlendirip gerçeği fehmederek, hak katındaki bu mazhariyetimize lâyık olmaya çalışalım.

Bakınız, 14 Ağustos 1974, 2. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başladığı gün. Ondan 10 yıl evvel 8 Ağustos’ta Cengiz Topel şehit edilmişti. Orada yaşanan savaşları ve süreçleri biliyoruz. Batının bize yaptıkları, çifte standartları hep aynı.

Sâdece bize değil bunların kötülükleri, akıl almaz vahşetleri. 9 Ağustos, ABD’nin 1945’de, 2. Atom bombasını Nagazaki’ye attığı gün.

12 Ağustos 1950, Bulgaristan’ın 250 bin Türkü sınır dışı ettiği gün. Bununla sınırlı değil ki. Daha sonraları 80’lerde yaşanan zorlamalar, sürgünler, isim değiştirmeler, işkenceler ve yine Türkiye’ye göçleri hatırlıyoruz. 90’lı yılların Bosna vahşetleri! Hangisini sayalım?

Sonuçta, bir tek Irak ya da Sûriyeliler değil ki, Balkanlardan Kafkaslara kadar herkes buraya geliyor. Nereye gidecekler başka? Ne mutlu bize ki, sığınılabilecek güç ve güvende bir ülkeyiz. Kaçılacak değil, koşup gelinecek bir memleketiz.

Diğer yandan takvimlerde, 13 Ağustos 1956 îtibârıyla Ortaokullara Din Dersi konulduğu yazıyor. Demek ki Cumhûriyet’in kuruluşundan ta o günlere kadar insanlarımız, bırakın Arapçasını, Türkçe din bilgisi almaktan bile mahrum bırakılmış.

İşte, bir haftalık takvim yapraklarında sıralanan dünyâ ve ülke gerçekleri. Peki, ya bu günler?! Millet tırnağıyla kaza kaza bir yerlere gelmiş. Batı bunu hazmedebilir mi? Sıradan ülkeleri bile rahat bırakmayıp kan gölüne çevirirken, Türkiye gibi bir ülkenin mutluluk ve refâhına tahammül edebilir mi? Bu hiç işine gelir mi? En azından hasedinden çatlar. Öyle değil mi?

Ve işte, hiç ummadığı yerlerden ona en sinsi tuzakları hazırlamışlar. Ama, Allâh’ın da tuzağı vardı ve O, tuzak kuranların en hayırlısıydı. İşte 15 Temmuzda silâhları ters tepti. Ya tepmeseydi; olacakları tekrar bir tahayyül ediniz Allâh aşkına!

Çok şükür Rabbimize. Bu günlere, bu lûtfa, bu ihsâna çok şükr’edelim ve de ufak-tefek meseleleri bir yana bırakıp milletin, memleketin, ümmetin, sonuç îtibârıyla hem dünyâmızın, özellikle de âhiretimizin hayrına olan işlere yönelip öncelik verelim inşâllâh.

Bu arada, gündelik işlerimizi de unutmayalım. Onları da en güzeliyle yapalım. Her anlamda güçlü olalım. Çünkü dünyâ güçten anlıyor. Özellikle düşmanlar. 15 Temmuz’da gücümüzü tekrar gösterdik. Kendimiz de, farkında olmadan hem gücümüzün, hem de farkımızın farkına vardık. Elhâmdülillâh. Hep böyle olalım, böyle kalalım inşâllâh.

Diğer yandan fındık mevsimindeyiz. 15 Temmuz gözümüzü fal taşı gibi açtı. Neye uğradığımızı anlayamadık. Yeni yeni normâle dönmeye başladık. Millî irâde nöbetlerinin bitmesiyle berâber işlerimizin başına dönüyoruz ama, nöbet bilincini aslâ unutmadan. Çünkü, büyük başın büyük derdi oluyor. Tıpkı, şokların da en büyüğünü ve de sürprizini yaşadığı gibi. Yenilerine karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız.

Korkmak mı? Aslâ! Bu îman ve de irfan bizde oldukça, böylesine inançlı, istikâmetli, her şeyiyle bizden, içimizden başkomutan ve de komutanlar oldukça, bu millet için ölmek te, kalmak ta bir teferruâttan ibâret. Bu zamana kadar olduğu gibi, bundan sonra da her şey bizim için düğün-bayram.

Fındık dedik, o da gelip geçti gibi. Gelecek hafta sonuna harmanlar bütünüyle boşalır artık. Köyler de yavaş yavaş şehirlere akar. Fındığın fiyat muhabbetleri başlar. Eskisi-yenisi derken yeni gündemler, meseleler; hayat sürer gider. Bir yandan yapraklar dökülürken, diğer yandan ömürler sararıp solar. Kiminin kışlar baharı olur, kiminin yazlar güzü. Herkes için, böyle hengâmelere kapılmışken, hangi ay ya da gün olur bilinmez; bir bakmışsın, yaprak olarak düşeceği ân gelip çatmıştır.

Ve öyleyse, her şeyi yaşarken her şeye dikkât etmek ve de her şeyi hesap etmek gerek; değil mi sevgili dostlar? Rabbimiz hepimize, bu hassâsiyetlerle, ölçülü, edepli-âdaplı ve de sorumlu bir şekilde, inanç, erdem ve insâniyet üzere, ünsiyetli olarak, sabırla, şükürle, karşılıklı sevgilerle, saygılarla yaşamayı, bunun meyvesi olarak ta sevdiklerimizle berâber sonsuz mutluluklara ermeyi nasîp eylesin inşâllâh ves’selâm...

 

 

Yazdır Paylaş
Diğer Nuri Kahraman Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek