“Asımın nesli diyordun ya… Nesilmiş gerçek / İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek…” Bugün Çanakkale Deniz Zaferinin yüz birinci yıl dönümüdür. Malumunuz güney doğumuzda bir bölücülük derdimiz var. Orada askerimizle polisimizle kanlı bir operasyon yürütülüyor. Televizyonun başına geçip de haberleri izlemeye başladığımızda içimiz titreyerek dikkat kesildiğimiz konu hep oralardan gelecek haberler oluyor.
Bir keresinde operasyon sırasında vakit bulduklarında göçükler arasında namaz kılan askerlerimizi gördüğümde ne kadar duygulandım bilemezsiniz. Yine bir mahalle camii çevresi o kafir PKK’lılardan temizlendiğinde polislerce minarelerinden ezan okumaları, başka bir mahalledeki temizlik işi bittiğinde bir askerimizin “Bize şahadet nasip olmadı” ifadesi. Bunlara benzer sayısız inanç ve kahramanlık hatıraları bende derin izler ve milletimizin geleceğiyle ilgili büyük ümitler yeşertti. Hani İngilizlerin Çanakkale cephe komutanı Hamilton diyor ya “Biz Türklere değil onların Allahlarına yenildik.” Çok şükür milletimiz eline silah almak mecburiyetinde kaldı mıydı bir asır öncesinden gelen o “O Çanakkale Ruhu” dipdiri ortaya çıkıveriyor. “Bana şehit olmak nasip olmadı” diyen askerimizdeki şehitlik arzusu ne büyük iman alametidir. Mehmet Akif Çanakkale destanının sonunda şehitlerimizi yücelten mısralarında şunları ifade etmiştir. “Bu taşındır, diyerek Kabe’yi diksem başına / Ruhumun vahyini duysamda geçirsem taşına.” Dikkat edin M. Akif şehidin kabrinin başına taş diye KABE’yi dikiyor ve yetinmiyor, övüyor, övüyor. Hayallerinin ulaştığı bütün tabirleri kullandıktan sonra adeta yoruluyor, bitkin düşüyor ve yeryüzünde şehitlerimize layık bir kabir, bir türbe düşünemiyor ve şu sonuca varıyor. “Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana / Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana/ Sen ki asara gömülsen taşacaksın… Heyhat, /Sana gelmez bu ufuklar, seni anlamaz bu cihad / Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber, (Kabir)/ Sana oğuşunu (kucağını) açmış duruyor peygamber.”
Mehmet Akif’imiz şehidimize layık bir türbe, bir kabir düşünüyor. Fakat ona uygun düşecek bir yer bulamıyor ve en sonunda “Benden türbe ve kabir isteme sana kucağını açmışta bekleyen peygamberin var, ona atıl.” Diyor. İşte imanlı polis ve ya asker güvenlik güçlerimizin şehitliğe bu kadar özenmesinin sebebi budur.
BİRDE BU ÜLKEDE SATILMIŞLAR VAR.
Mehmet Akif gibi düşünen bizler şehitliği bu kadar kutsar ve yüceltirken, bir de şehitliği aşağılayan, kötüleyen, şehitlerimizle alay eden alçaklar var bu ülkede. Hatırlıyor musunuz bir alçak şöyle yazmıştı. Türkiye’de yayınlanan en büyük mason ve Siyonist gazetesinde. PKK’lılarla çarpışırken şehit olan bir askerimiz in babası “Vatan sağ olsun bir oğlum daha var oda vatana feda olsun” demişti. O hain alçakta şöyle yazmıştı “Tabi ki öbür oğlunun da şehit olmasını ister. Çünkü her şehit için devlet yüz bin lira veriyor. Bir şehit yüz bin, iki şehit iki yüz bin liradır.” Şimdi ben bu alçağa ne diyeyim. Güya bunların adı bu ülkede “Özgür Basın” yani Türkiye’ye , Türk milletine, Türk halkının inancına vatan sevgisine, imanına, kutsallarına sövmek, hakaret etmek bunları özgür basın yapıyormuş. Şehitlerimizin ruhlarına dua ederken, Fatihalar okurken bu namussuzları da lanetlemeyi ihmal etmeyelim. Çünkü bu da bir vatanperverliktir.
Saygılarımla