Lüleburgaz’da 23 Nisan coşkusu
Kenan Ürün; “Lüleburgazspor’u iyileştirmek için adayım”
Lüleburgaz’da feci kaza
Çeşme meydanına TREPAŞ Resmi Ödeme Merkezi  açıldı
Bu yazı 04 Temmuz 2015, Cumartesi 09:40:39 tarihinde eklendi. 698 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

DAVULCULARDAN ZURNACILARA; YALNIZLIKTAN, BİTMEZ ACILARA! - Nuri Kahraman

DAVULCULARDAN ZURNACILARA;  YALNIZLIKTAN, BİTMEZ ACILARA!

Sevgili dostlar. Belimizi büken hep yalnızlık. Artık hep yalnzlığı tercih ediyoruz. Tercih değil belki bu, bir mecbûriyet âdetâ. Biz de memnun değiliz aslında durumdan; ama gerçek bu.

Çünkü, biliyoruz ki, yalnızlık Allâh’a mahsus. Biz insan oğulları âciziz. Bize yalnızlık gelmez. Bizi kendi hâlimize bırakmazlar çünkü.

Kimler derseniz; nefsimiz var. Onun kışkırttığı ene’miz var. Yâni, benlik! Yanına bir de şeytan geldimiydi hemen bir şirket oluşturuyorlar. Onların karşısında yapayalnız kalıyorsunuz. Savunmasız da oluyorsunuz aynı zamanda. “Yalnız kişinin arkadaşı şeytan olur” der büyüklerimiz. Bunu boşuna söylemezler.

KIZ ya da ERKEK ya da YÜZÜK?!

Belki çok alâkası yok gibi görünüyor ama, bal gibi de var aslında. Kızı kendi hâline bırakırsan ya davulcuya gider ya zurnacıya diye bir söz vardır. Kız öyledir de, erkek nasıldır? Erkeği kendi hâline bırakırsan, ya nereye gider? İşte görüldüğü gibi; gider de gider de, biz adını sanını bile bilemeyiz gittiği yerlerin, tosladığı duvarların!

Onun için yalnızlık iyi bir şey değil. İnsanı nereye alıp götüreceği belli olmaz Allâh korusun. Bundan dolayı din vardır, diyânet vardır, kânun vardır, tüzük vardır. Bundan dolayı parmakta yüzük vardır. O senin yalnız olmadığını, bir yere bağlı olduğunu, dolayısıyla gelişigüzel hareket edemeyeceğini gösterir.

Kanun, tüzük ve de yüzük olmasa, vatandaşı yalnız başına bıraksan, daha doğrusu kendi hâline terk etsen; toplumda sonuç ne olur? Bunun için, en kötü devlet bile, devletsizlikten iyidir demişlerdir. Aksi takdirde, mevcut hâlden daha iyisi olmaz herhâlde, değil mi? O zaman, din-îman başta olmak üzere, bunların pratize edilmiş şekli olarak illâki kural, kâide, tüzük, örf, âdet, kânun, devlet gerekiyor. Bunlar insana toplu hâlde, düzenli hareket etme, dolayısıyla benzer hareketleri paylaşarak yol ya da hayat arkadaşlığı etme imkânını sağlıyor aynı zamanda.

Ramazan bu anlamda, yâni toplu yaşama bilincini geliştirme husûsunda da bizlerin imdâdına yetişiyor bir bakıma. Nasıl derseniz; her şeyden önce, bizleri iftarlarda, sahurlarda, terâvihlerde bir araya getiriyor. Başta âile ve akrabâ olarak; komşular, dostlar, arkadaşlar olarak. Bir coşku, bir heyecan, bir ayrı hava oluyor. Tatlı bir koşuşturma giriyor devreye. Toplu bir seyahat havası. Rahmet iklîmine, göğün katlarına doğru esrârengiz bir sefer heyecânı. Bir tür mahşer yürüyüşü bu.

Toplumun tüm hücreleri harekete geçiyor. Örfler, âdetler pekişiyor. Bunlara çok ihtiyâcımız var. Kaynaşmaya, kenetlenmeye. Zîra, düşmanlarımız da bizi yalnızlaştırarak sâhipsiz hâle getiriyor; sonra da bir bir hâllediyor.

ZURNADAN SAKSAFONA TERFÎ?!

İşte görüyoruz. Şu Ramazan’da yakın çevremizdeki ve hızla üzerimize doğru korkunç bir kasırga olarak gelen manzaraya bakınız. Yakın geçmişte, ırkını alan, aşiretini alan, kabîlesini alan âileden koptu, bir yerlerde bayrak açıp, gûyâ devlet oldu. Onlara biraz bu zevki tattırdılar. Sonra için için işleyip, önce komşularına, sonra da kendi içlerinde kendilerine karşı savaştırıp birbirinden kaçırarak daha da yalnızlaştırdılar. Yalnız kalanlar da ya davulcuya gittiler, ya da saksafoncuya!

Sonuçta, anayı bilen yok, babayı düşünen, ne atayı, ne de ecdadı hatırlayan. Şimdi herkes kaçan kaçana; ama nereye? Denizin bittiği yerdeyiz. Ama birileri bu arada sıcak denizlere koridor açtı, açtırıldı. İsrâil’in arka bahçesi; tabî, zamanla da ön bahçesi.

Irkları, kırkları, farkları, fırkaları, partileri ,aşîretleri, klikleri, hizipleri için ölenler ve de böylelikle farkında olmadan, devlet gibi devletlerini bölenler. Sonra da çil yavrusu gibi dağılanlar. Bütün zenginlikleri sağmal inek gibi sağılanlar! Size bunu yapanların ya da yaptıranların hazırla yetineceklerini düşünmeniz ve yan gelip gûyâ devlet olmanın, bayrak sallamanın keyfini çatarak, hiçbir onarım hareketine girişmemeniz bizi bu günlere kadar getirdi. Ulus devletleriniz tekrar tekrar hayırlı, eğer kalırsa ovalarınız çayırlı ve de cümbüşleriniz seyirli olsun muhterem arkadaşlar. Hem, mâdem mübârek Ramazan’dayız, bu vesîleyle gazânız da mübârek olsun.

NETÂMELİ GÜNLER, NAÎF ZAAFLAR!

Son olarak şunu söyleyelim ki; bizi bu netâmeli günlere getiren, ümit çıkışlarını, haram zaaflarıyla ifsâd edip içten içe kurt gibi kemirerek akâmete uğratanlar, böylelikle, kendi ekmeğini çoğaltma sevdâsına, küffârın ekmeğine yağ çalarak ümmetin belini bükenlerin hangi ümitle ya da gerekçelerin arkasına sığınarak Hakk’ın huzûruna varacakları merak konusu?!

Hâlâ herkes, partim diyor. Kendi klik hesapları, bir sonraki seçimin hesabı-kitabında. Hem de, hemen yanı başımızdaki büyük hesaplar tarafından, önceden belirlenen formülasyona göre sonuçlandırılmak üzere son hızla operasyonlar yapılırken. Hâlimiz, dünyâ yansa, bir halbur samanı yanmaz denilenlerinkinden çok farksız ve de çok çok vahim!

“İçimizdeki beyinsizlerin yüzünden bizi helâk eder misin Allâhım?!” diyerek sözü bağlıyor, hepinize içten sevgi ve de saygılar sunuyor; Rabbimiz Ümmet-i Muhammed'e acısın ve de yardımcısı olsun diyoruz ves’selâm…

 

 

Yazdır Paylaş
Diğer Nuri Kahraman Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek