Lüleburgaz’da 23 Nisan coşkusu
Kenan Ürün; “Lüleburgazspor’u iyileştirmek için adayım”
Lüleburgaz’da feci kaza
Çeşme meydanına TREPAŞ Resmi Ödeme Merkezi  açıldı
Bu yazı 27 Haziran 2015, Cumartesi 09:25:19 tarihinde eklendi. 665 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

BEHLÜL DÂNÂ’DAN, ÂRİF NİHAT’A! - Nuri Kahraman

BEHLÜL DÂNÂ’DAN, ÂRİF NİHAT’A!

Behlül Dânâ bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül Dânâ o çocuğun yanına gitti ve;

"Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna." dedi ve çocuğun başını okşadı. Çocuk bakışlarını Behlül'e çevirdi ve; "Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık." dedi. Behlül bu söze şaştı ve çocuğa;

"Ey oğlum! Peki niçin yaratıldık." diye sordu. Çocuk;  "Allahü Teâlâ’yı bilmek ve O'na ibâdet etmek için." dedi. Behlül hazretleri; "Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Çocuk, Mü'minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi.

Meâlen; "Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?" Hazret-i Behlül tekrar; "Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et." dedi ve ağlamaya başladı. Kendinden geçmişti.

Kendine geldiğinde çocuğa; "Ey oğlum! Senin günâhın yok. Sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun?" diye sordu. Çocuk da; "Ey Behlül! Babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de Cehennem'in yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum."dedi.

Bu sözler üzerine Behlül Dânâ hazretleri tekrar ağladı. Kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu. Onlar; "Tanımadın mı?" dediler. Behlül; "Hayır." deyince, onlar; "Bu, Hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur." dediler. Behlül de; "Ancak böyle bir ağacın meyvesi, bu kadar olgun olabilirdi." deyip oradan ayrıldı.

Bu belki çok uç bir örnek. Hele de günümüz için. Çünkü günümüzde herkes oynuyor! Ekrandaki oynayanlar, kahvehânelerdekiler bir yana, stadlar, halısahalar, sâhiller; neresi aklınıza gelirse orası, her yer oyun yerine çevriliyor.

HANGİ OYUNLARI SEVERSİNİZ?

Geçmişi ve geleceğiyle büyük milletimizin cennet güzeli ülkesinde evler-barklar, kıyılar-köşeler, devlet dâireleri, iş yerleri, köyler, kentler, her yer televizyonlarda, bilgisayarlarda, akıllı-akılsız telefonlarda, ekran başlarında, köşe başlarında, sâhillerde, sokak aralarında; oyunda-eğlencede.

Sanki, dünyâya oynamaya gelmiş bir millet olmuşuz gibi. Spor da abartılıyor, eğlence de. Ramazan bile bu anlamda kullanılmaya çalışılıyor. Hâlbuki Ramazan, her şeyden önce bir tefekkür ayıdır. Okuma, dinleme, düşünme, olgunlaşma ayıdır.

Yaşı-başlı adamlar bile, kahvehânelerdekiler bir yana ellerinde tabletlerle oturuyorlar. Yüzünüze bakan yok. Çok enteresan ki çoğunlukla da ve en ehveni olarak bu ekranlarda da oyun oynanıyor. Eh işte, vakit geçiriyoruz deniliyor. Zamanlar, ömürler su gibi akıtılıyor boşluğa doğru. Ne boşluğu, şeytanın tarlalarına ve kâr hânesine doğru. Boşluk bize kalıyor. Başıboşluk ta!

Hele hele, büyüklere bu hiç yakışıyor mu? Ve hele hele şu Ramazan gününde? Normâlde, boşa geçirecek zamanımızın olmaması bir yana, şu mübârek mevsim, zerre iyilik, güzellik ve ibâdetlere kürre boyutunda karşılıkların verildiği bir zaman diliminde, bu noktada örnek olup, çocukları da motive etmesi gereken koca koca adamlar olarak gevşek davranıyorsak, yakından-uzağa, kimseye bir söz söyleme hakkımız olamaz.

ŞUNLAR KÖTÜ, BUNLAR HÂİN?!

Sevgili dostlar; hiçbir şey yapamazsak kendimiz, çocuklarımız, ülkemiz, İslâm Âlemi ve insanlık için duâ da mı edemeyiz? Tesbih te mi çekemeyiz? Kendimizi biraz gündelik işlerin telâşından alıp da, hâlimizi, geçmişimizi, geleceğimizi, gideceğimizi, n'edeceğimizi düşünemez miyiz? Millet, memleket ve ümmet olarak buna ihtiyâcımız yok mu? Bunları tefekkür etmek de bir ibâdettir aynı zamanda. Bu ay da, kendimizi her anlamda toparlama ayı değil midir?

Meselâ, başka zamanlarda okunan her bir Kur'ân harfi için on sevap yazılmaktadır. Receb ayında bu sevap yüz olarak yazılır, Şaban'da üç yüzü aşar, Ramazan'da bine çıkar. Yine, Cuma gecelerinde binleri bulur. Kadir Gecesinde de otuz bine ulaştığını düşünürsek, üç aylardaki mübarek vakitlerin, özellikle Ramazan'ın âhiret ticareti bakımından ne kadar kıymetli bir fırsat olduğunu düşünüp, bu mevsimden her yönüyle istifâde için daha uyanık bulunamaz mıyız?

Bir yandan; biz koca adamlar dahi, şu mübârek günlerde boş işlerle meşgûl, mâlâyânî ve de oyun peşinde olup da, sonra oturduğumuz yerden, şu şöyle, bu böyle, Kürtler kötü, Araplar hâin, gâvurlar zâlim lâflarıyla işi geçiştirmeye, sorumluluğu ıskalamaya çalışıyoruz.  Öyle de, peki, Milletimiz, memleketimiz ve ümmet adına hangi insiyatifi aldık diye kendimize hiç soruyor muyuz? Koskoca bir HAYIR! Öyleyse; peki, biz neyiz? Millet olarak, kendi aramızda birbirimize ne kadar sâdığız? Kaçımız bir araya gelip de bir güzel işe imza attık? 

Sözün özü, eğer biz bizsek, mesele bizde düğümleniyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Biz neredeyiz şu anda tam olarak? Bol lâfta ve de oyunda, eğlencede.

NEREYE YÜRÜYELİM?

Sevgili dostlar. İşte bir Ramazan yaşıyoruz. Ama, kardeşlerimizin durumu ortada. Bizim yaptığımız da, onların perişanlığı üzerinden, Allâh'ın bize lütûflarını kendi mârifetimiz olarak görüp, ecdadın mîrası üzerinde rehâvet keyfi sürerek, koltuklarımızda kurulup bol bol lâf üretmek. Korkarız ki, o yüce mîrasın kredisi de tükenmek üzere. Artık, aklımızı başımıza toplama, ırkları, renkleri, bölgeleri, kast'ları bir yana bırakarak ümmet olarak kaynaşma, bunun bir yolunu bulma, yordamını araştırma zamânı.

Kısaca, Ramazan'ın merhamet atmosferinden cesâret alarak; sen, ben, o dâhil hepimize, Ârif Nihat Üstad'ın  YÜRÜ, HÂLÂ NE DİYE OYUNDA OYNAŞTASIN? mısrâını hatırlatarak sözlerimizi bağlıyor, Yüce Rabbimizin, bir âile ve yakınlar olarak iftar ve sahur sofralarında, terâvihlerde nasıl buluşuyorsak, ümmet olarak aynı şekilde bir araya geleceğimiz günleri göstermesi dilek, arzu, temennî ve niyâzıyla berâber hepinize sevgi ve saygılar sunuyoruz ves'selâm...

 

 

Yazdır Paylaş
Diğer Nuri Kahraman Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek