Bilmem farkında mısınız sevgili okurlar; artık kasımdayız?!
Kasım dediysek, kasım ayında yâni. Şu meşhur sonbaharın, son ayı!
Allâh, Allâh! İşte ben de, şimdi fark ediyor gibiyim meseleyi.
İyi ki yazıyoruz. Yazmasaydık, güzü atlayıp geçecektik sanki!
“En iyi öğrenme şekli yazma” olduğu gibi, en iyi düşünme,
anlama ve duyumsama şekli de yazma gibi gözüküyor!
***
Bizi, kasım kasım kasan, oraya-buraya savuran yaz günleri geçti.
Sıcaklıklarla birlikte başımızda esen kavak yelleri de uçtu gitti.
Yaz bitmiş, neredeyse güz de bitmiş de; haberimiz yok!
Olaylar bizi beşiğinde sallarken, kışın eşiğine gelivermişiz!
***
İmkânlar ve kolaylıklar çoğaldıkça iş-güç de artıyor olmalı.
Bütün zamanlara yayılan meşgâlelerin altında bunalabiliyoruz.
Bunları çok ciddîye alınca da meşakkâtler yumağı ağırlaşıyor.
Araya bir pencere de koyamıyoruz! Tek penceremiz ekranlar!
Televizyon, bilgisayar, internet, dijital fanteziler; kısaca Windows!
Onlar da bizi, çamurdan çıkarmak yerine hep batağa saplıyorlar!
Fert ve toplum olarak derin uçurumların kenarlarında dolaşıyoruz!
Maddî-mânevî sorunlar yumağında debelenip duruyoruz!
***
Sâhi, bu sene, gökyüzüne; göçmen kuşlara bakabilen oldu mu?
Bu yıl, bizim buralara uğramadılar mı yoksa? Niye göremedik?
Yoksa, bizleri uğramaya değer bulmadılar mı? Dağınık mı gördüler?
“Bırakın, kendi oyun ve gafletleriyle baş başa kalsınlar;
Hiç olmazsa dünyâlarından gönüllerince kâm alsınlar!” mı dediler?!
“Biz işimize bakalım; yolcu yolunda gerek!” mi dediler?!
***
İşte böyle, hayat rüzgârları bâzen mevsim rüzgârlarını bastırıyor!
Soğuklar kapıyı bacayı sarınca gerçeği anlar gibi oluyoruz ancak.
Yapraklar da bizim gibi; soğuğu görünce ayılıyor gibiler gerçeğe:
Önceleri bir bir düşerlerken, şimdi üçer beşer savrulup gidiyorlar.
***
Tüm bu olup-bitenler, aslında bizim hikâyemiz mi yoksa?
Gelen de, giden de, sararan-solan, dökülen de gerçek de biz miyiz?
Mevsimler mi geçiyor yoksa bizler miyiz geçip gidenler?
Bu sorunun cevâbını bir netleştirebilsek; her şey daha güzel olacak!
Mevsim kelimesi geçince, ÂH MEVSİMLER dememek elden gelmiyor:
Size yıllar öncesinden seslenerek bugünkü sözü bağlıyoruz ves’selâm:
ÂH MEVSİMLER
Ey, merhabâ deyip kucak açtığımız
Sarılarıyla gelen nazlı sonbahar
Kışdan başka bize ne hediyen var
Nedendir bilmem sana yandığımız?
Âh diyorduk önce, şöyle bir yaz gelse;
Seyretsek, dallarda raksetse de kuşlar!
Ağaç, taş, toprak,çiçek hep bir olmuşlar,
Nedir yıprattıkları ömür değilse?!
Ve, kış gelir; her yer aklanmıştır
Göz alabildiğince bembeyaz dağlar
Mezarlıklar da bembeyaz ve de saçlar
Ölüm ansızın meraklanmıştır!
Âh mevsimler, hepiniz bir başka güzelsiniz
Yapraklısı, çiçeklisi, başaklısı, karlısı
Fakat, fakat şudur ki işin en efkârlısı;
Bir kuytuda bizleri bırakır gidersiniz!