CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI -

            Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı biraz Osmanlı biraz Selçuklu mimarisi tarzında olmuş. Cumhuriyet’in bir mimarisi olmadığı için bir iğne ucu kadar bir mimari esintisi olmadı. Bizde gecekondu mimarisi vardır. Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerimizin üçte ikisi gecekondudur. Eti uygarlığının izlerini taşırlar. Ankara, İstanbul ve diğer büyükşehirlerin belediye başkanları geçmişte bu şehirleri yerle yeksan ettiler.

            Geçmişte meydana gelen bir deprem, Cumhuriyet üniversitelerinin yetiştirdiği mühendis ve mimarlarının yaptığı binaları yerle bir oldu. Elimizde bir Çankaya köşkü kaldı. O’na da şimdi kilit vuruldu.

            Şairlerimizden bazıları bu konuda ne diyorlar:

“Ne örümcek ne yosun / Ne mucize ne füsun / Kâbe arabın olsun / Bize Çankaya yeter.” O şair Behçet kemal Çağlar’dı. Vaktiyle CHP milletvekilliği yapmıştı. Kâbe’yi arabın zanneden adı geçen şairin bu günkü temsilcileri Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı çok alaturka buluyorlar. Bu benzetmeyi yapan Ankara Mimarlar Odası başkanıdır.

            Niçin böyle yapıyor? Çünkü Selçukluya ve Osmanlıya duyduğu kinden ve düşmanlıktan dolayı. Bu bizim yeni sarayımız, MÖ 3000 li yıllarda ortaya çıkarılan Yunan tapınaklarına benzetiliyor. Bu iddia tamamen uydurma ve yalandır. Şimdiki okumuşlarımız, Kâbe’yi arabın zannediyorlar. Bu tiplerin Kâbe’ye, dine ve dindarlara alerjileri vardır. Peki! Mimar Sinan “yerli ve milli” olamaz mıydı? Daha anlamlı ve daha şık olurdu diye düşünüyorum.

            99 yılında Marmara’da bir deprem oldu. Binlerce bina yıkıldı. 65 bin insanımız öldü. Tüm faturayı Veli Göçer’e yükleyenler oldu. Yıkılan o binaları yapan mühendis ve mimarları kimler yetiştirdi? Hangi odaya kayıtlıydı o katiller? Onlara kim bunlar inşaat yapabilirler diye izin vermişti. Sanırım onlar Mimar Sinan’ın torunları değillerdir.

            Cumhurbaşkanlığı Sarayını seviyorum.