Murat mahir Altan, depremzedelerle buluştu
Yavuz Muhtar yeniden aday
Vali Ekici, jandarma personeli ile iftar yaptı
Ahmetbey köftesine coğrafi işaret almak için protokol imzalandı
Bu yazı 12 Temmuz 2014, Cumartesi 09:13:35 tarihinde eklendi. 716 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

İFTAR TOPU, RAMAZAN KUPASI... - Nuri Kahraman

İFTAR TOPU, RAMAZAN KUPASI...


Efendimiz (SAV)’in, hayâtı gözü kapalı yaşamamamızı, dünyâdaki iç-dış tüm gelişmelere dikkât kesilmemizi, hattâ bizzat ilgilenip, gerektiğinde istifâde etmemizi teşvik eden bir hadîsi var: “Hikmet mü’minin yitiğidir; nerede bulursa alır.”
Bugün, bu bağlamda Tolstoy’un bir sözüyle konumuza giriş yapmak istiyoruz. Söz şöyle: “Herkes, insanlığın kötüye gittiğini görüp kabul eder de, kimse, kendisinin kötüye gittiğini görüp kabul etmez.” 
            Hakîkâten, şu Ramazan’da bile çeşitli vesîlelerle bir araya gelindiğinde en çok sızlanılan konulardan biri ortalığın kötüye gittiği husûsu. Bu gözlemler çok da doğrudur sonuçta. Şu mübârek ayda bu manzaralar insana; “Burası Türkiye mi? Aylardan Ramazan mı?” dedirtiyor gerçekten. Her şey ortada, her kes görüyor.

 SEBEP SEN(mi)SİN?

Ama sonuçta, bunda sebep bizizdir de, onu hiç akla bile getirmeyiz. Yâni, bizler de değişmişizdir ki toplamda toplum da değişmiştir. Evet, belki aynı evde oturuyorsun, aynı arabayla geziyorsun, giysilerin de öyle; zâhirde değişen bir şey yoktur, ama ya özde?
İşte, püf noktası burada sevgili okurlar. Görünen erozyonun bu ap-açık sahneleri, genel bir kaymanın sonucundan başka bir şey değildir. İsterseniz şu âyeti dikkâtle bir okuduktan sonra son cümleler üzerine daha detaylı düşünelim:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”(Tevbe,24)
 Sevgili dostlar; biz bu âyetin neresindeyiz meselâ? Âyet, “Cihad” deyince neler hissettik? Aklımıza hemen savaş gelip de ürperdik mi? Yoksa, Allâh için, din adına ciddî bir gayret üzre olmak, şer olanla, bâtıllarla, kötülüklerle her hâl ü kârda, ömür boyu mücâdele etmek anlamına indirgeyip şöyle rahat bir nefes almayı mı tercih ettik?
Yoksa yoksa, o da ağır gelip, “bu mesele bugünün konusu değil, kişisel olarak bizim meselemiz hiç değil, öyle bakış açıları, böyle değerlendirmeler eskidenmiş” diyerek topu hep mi taca attınız?

                                           İFTAR TOPU TACA ATILIR MI?

Top dedik de; Allâh aşkına, şu Ramazan’da olsun iftar saatlerinde maçın dışında bir şey izleyemez miyiz? Dizginlere asılmadan nasıl yol alacağız? Kaymaları, sapmaları, savrulmaları nasıl kontrol altına alacağız? Böyle gevşek durulduğu sürece akışlara nasıl nakış verilecek?
Kimsenin maçıyla meselemiz yok. Ama, ayağımıza gelmiş Ramazan gibi bir fırsatı olsun ıskalamasak olmaz mı? Evimiz, odalarımız, duvarlarımız, ekranlarımız, kulaklarımız, gözümüz hepsi Ramazan geldiğini içten duyumsasa fenâ mı olur? Kendimizi düşünmüyorsak çocuklarımız için, onlara güzel örnek olmak, hakla-hakîkâtle yoğrulmaları adına ortam sağlamak, âilemizin mâneviyâtı, geleceğimizin bereketi, orucumuzun makbûliyeti, kısaca, dünyâmızın, âhiretimizin mesûdiyeti için bunları yapmalıyız…
Sâhi dostlar, bizler bu âyetin neresindeyiz? Bu âyet ne kadar gündemimizde? “Allâh için yaşamak” diye bir düşünce dolaşıyor mu kafalarımızda? Bu uğurda gayretten, fedâkârlıktan, çalışmaktan çok daha sevgili şeylerimiz var mı, yok mu? Her şeyden önce, böyle bir niyetimiz, düşüncemiz, duygumuz, hasretimiz ya da hayâlimiz söz konusu mu?

DİRHEMDEN DİN OLUR MU?

Burada sözü Efendimize (SAV) bırakarak konuyu daha anlaşılır kılmaya çalışalım inşâllâh: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, bütün endişe ve gayretleri karınları (mîde ve şehvetleri) için olacaktır, şerefleri malları ile ölçülecektir, kıbleleri (fâsık) kadınları olacaktır, dînleri de dirhem ve dînârları olacaktır. İşte onlar mahlûkâtın en şerlileridir. Onların Allâh katında hiçbir nasîpleri yoktur.”  (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, XI, 192/31186; Râmûzu’l-ehâdis, “ye” harfi bölümü)
Söylemek istediğimiz, Ramazan çok kıymetli bir ay. Şunu kabul edelim ki işte-güçte, evde-barkta, köyde-kentte, orda-burda yaşayıp giderken kaymalarımız, kendimizi gelişigüzel yaymalarımız çok. Bu ayda bunları telâfî edelim. Allâh’a yalvaralım. İşi ciddîye alalım. Çocuklarımıza acıyalım. Onları mâneviyâtla buluşturma fırsatlarını hebâ etmeyelim. Ramazan’ın kadri, lüks lokantalarda, pahalı yemeklere, yüksek ücretler ödenerek yükseltilmez. Allâh katında değerli olan şey ihlâs ve samîmiyettir. Kurban’la ilgili âyette Allâh’a ulaşacak olanın çok yüksek paralar ödenerek kesilen kurbanların etleri-butlarının değil, kurbanı kesenin takvâsı, yâni Allâh’la olan muhabbet  ve samîmiyet derecesi olduğu belirtilmiştir.

NİYETİN NEYSE OSUN!

                Tüm bunları şunun için yazdık ki, hiç olmazsa kâlben bu duygu ve düşünceleri canlı tutalım. Müminin niyeti amelinden büyüktür. Yâni niyet en önemli şeydir. Yaptığın iş ne kadar büyük olursa olsun niyet bozuksa Allâh katında değer ifâde etmez. İstersen dünyânın en büyük câmiini yap. 
Onun için, yapılamasa bile, güzel, selim bir duygu ve sâlim, sağlam bir niyet üzere yaşamak önemlidir. Ve de bunu hep sürdürmeye gayret gerek..
Bu noktada, yine bir hadisle sözü bağlayalım inşâllâh. Bir gün Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz:

“–İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit mü’minin kâlbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!” buyurdu.

“–Niçin eriyecek yâ Rasûlallâh?” diye sorulduğunda:

“–Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği için.” buyurdu. (Ali el-Müttakî, Kenz, III, 686/8463)
bir de hepinizin bildiği bir hadîsi, konuyu açıklayıcılığı bağlamında hatırlatarak sözü bitiriyoruz.
“Sizden biri bir kötülük gördüğünde onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle söylesin. Buna da güç yetiremezse kâlben buğz’etsin ki, bu da îmânın en zayıf noktasıdır!”

ÇEVRENİN NERESİ?

Evet hepimiz çevremize karşı duyarlı olmak, kötülüklerle üzerimize terettüp ettiği ve gücümüz kadarıyla mücâdele etmek durumundayız. İlgisizlik yok. Olumsuzluklardan rahatsız olacağız. En azından buğz’edeceğiz. Keşke olmasa(ydı) diyeceğiz. Ya da hiç olmazsa kötülükten vaz geçilmesi, sona erdirilmesi noktasında duâ edeceğiz.
Sonuçta, her mümin sorumluluk sâhibidir. Ona bîgânelik yakışmaz. Aksi takdirde her zaman seyirci durumunda kalır ki, bu da sonuç noktasında onu sorumluluktan kurtarmaz.
Rabbimiz cümlemize bu şuurla yaşamayı, Ramazan’ı fırsat bilerek, onun feyziyle berâber topyekûn bir toparlanma cehdiyle hareket etmeyi; gerek kendimiz, gerekse sorumluluğumuz altındakiler, gerekse ülkemiz ve insanlığın geleceği noktasında sorumluluklarını yerine getirmiş fertler olma bahtiyarlığına erişmeyi hepimize nasîp etsin inşâllâh ves’selâm…                                 

 

 

Yazdır Paylaş
Diğer Nuri Kahraman Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek