Soma’da büyük bir felaket yaşadık. Yetmiş (eksi yüz bin) milyon milletimiz üzüntüye gark oldu. zaman oldu ağladık. Zaman oldu televizyonlara bakamadık. Bende her zaman ki gibi “öbür taraf” kanallarını da takip etmeye çalıştım. Amanın ne hezeyanlar, hakaretler… televizyon kanallarını izlerken iyice bunaltıp da ruhum daraldığında belgesel aramaya başlarım. Yine öyle yaptım. Akbabaların birleş başında nasıl çığlıklar attıklarını ölü hayvandan bir parça et çalabilmek için nasıl kavga yaptıklarına takıldım. Sonra döndüm yine Soma’da otobüslerle getirilmiş militanların hakaretlerini, etrafa saldırmalarını yakıp yıkmaların, başbakana küfürler savurmalarını, gördüm. “Hükümet istifa Tayyip defol” çığlıklarını işittim.
Döndüm Soma’ya orada “üç yüz bir” kardeşimizin şehit olduğunu cenazelerin taşındığını, dini merasimleri izledim. Dua okuyanları, taziye de bulunanları üzüntüsünden ağlayanları gördüm.
Kanal değiştirdim. İstanbul, Ankara, İzmir sokaklarında tepinenleri çığlık çığlığa etrafa saldıranları seyrettim. Bazı televizyon ekranlarından başbakana en ağır hakaret edenleri gördüm. Onları seyrederken birden şu belgeselden gördüğüm akbabalara ne kadar benzediklerini fark ettim. Onlar orada ölüden bir parça et koparıp yutabilmek için çığlık çığlığa çırpınırlarken, bizim sokaklarımızda ve ekranlarda Soma’da ölen madencilerimizden onların cesetlerin bir parça rant bu ülkeye verebilecekleri bir zarar uman gayretler gibi geldi bana. Onlarda acı yoktu, onlarda merhamet, insanlık duygusu, üzüntü falan asla yoktu. Onlar için millete, devlete, hükümete, Tayyip Erdoğan’a küfür etmek, hakaret etmek, zarar vermek için bir sebep lazımdı. İşte bulmuşlardı. Tepe tepe kullanıyorlardı.
“Yetmiş milyon, eksi yüz bin” dediğim odur. Sayıları belki de bütün ülkemizde yüz bin civarında tahmin ettiğim, kandırılmış, bindirilmiş, beyinleri yıkanmış militan. Kırk elli de küfür baz, tahrikçi, provokatör gazeteci televizyoncu. Bu millete ve ülkeye verebilecekleri zararın azamisini verebilmek için söyleyemeyecekleri yazamayacakları bir şey yoktur. Bu kadarla da kalmıyorlar. Dünyanın çok yerinde, Almanya, İngiltere, Amerika’sında iş birliği yaptıkları patronları ve medyalarıyla beraber ülkemizin, milletimizin ve hükümetin imajını kirletmek için “rol” üsleniyorlar. Almanya’daki Yahudi dergisi “Dersipikel” İngiltere’deki “BBC” ABD’deki “SNNlaterneyşıl” manşetler atıyorlar. “Halk Türkiye Başbakanını yuhaladı” diye. Halbuki yuhalayan “halk” değil onların buradaki “bindirilmiş iş birlikçileri”
Sömürgeci ve emperyalizmin sesi o medyanın buradaki “paralelleri” de benzeri manşetler atıyorlar. Sözlü ifade ediyorlar. “Layıktır, onlar AK Partiye oy verdiler” diye. Onlarla bu milletin benzerliği hiç olabilir mi? Benim işçi kardeşim “kirlenmesin” diye ambulansta çizmesini çıkartmaya çalışıyor. Öteki ambulansları taşlıyor tekmeliyor. Arkadaşlarını kurtarma gayretiyle beş gün “evini, ailesini ve cebindeki telefonu unutuyor” öteki fırsattan istifade “yakıyor, yıkıyor, küfrediyor” bu uğursuzlarla bu milletin tek benzerliği “iki ayaküzeri yürümeleridir” bu millet eğer bundan sonra da başına bir felaket veya tabii afet gelirse gelen felaket ve afetlerle uğraşırken aynı zamanda emperyalizmin içimizdeki köpeklerini de hesaba katmak mecburiyetindedir.
Bazen bu haşeratın verdiği zarar deprem, yangın, sel felaketlerinden veya maden çökmelerinden daha fazla daha yıkıcı daha ağır olabiliyor. Bu ülkeden yaşayanlar ve bu ülkeyi idare edenler felaketlerin yanında bu haşeratında verebileceği maddi ve manevi zararları düşünmek mecburiyetindeyiz. Saygılarımla