Bugün 25 Nisan Çanakkale Kara Savaşları’nın başladığı gündür.
1915 Mart’ının 18’inde önce düşmanlarımız Çanakkale Boğazı’nı gemilerle geçmeyi denemişler. Bu taarruzdan netice alamamışlardı. Savaş gemilerinin birçoğu yara almış, bazıları da Boğaz’ın serin sularının dibini boylamıştı.
İngiliz ve Fransızların o günkü dünyanın en güçlü savaş gemileri olan mağrur donanmaları 18 Mart günü müthiş bir yenilgi yaşamışlardı. Onun için “Çanakkale Savaşları” denildiğinde akla ilk gelen her zaman hep 18 Mart olmuştur. Halbuki o günü bizim insan kaybımız sadece “124” civarındadır. 18 Mart günü olan savaş Boğaz’ı koruyan topçu kolordumuzla düşmanın donanması arasında olmuştur. Topçu kolordumuzun komutanının adı “Cavat Paşa’”dır. Sonradan “Çobanlı” soyadını almıştır.
18 Mart günü bizim kolordumuz o günkü en gelişmiş dünyanın teknolojisini de yenmişti. Düşmanın batan gemilerinde ölenlerin sayısı ise dört bine yakındır. Ama Çanakkale Savaşları’nın en önemli bölümünü teşkil eder. Yani eğer o günü düşman Boğaz’ı geçebilseydi kara savaşlarına hiç gerek kalmadan kazanmış olacaklardı.
Gemileri Boğaz’ı geçemeyince, İstanbul yolunu açabilmek için Gelibolu Yarımadası’nı işgal ederek Boğaz’ın kenarlarındaki topları susturma ihtiyacı doğdu ve buna karar verdiler. Hazırlandılar. Dünyanın her yerindeki kolonilerinden asker topladılar ve 1915 Nisan’ının 24’ünü 25’ine bağlayan gece çıkarma başladı.
İşte şu Çanakkale Savaşlarıyla ilgili dinlediğimiz, okuduğumuz bütün dehşetli olaylarda o saatten sonra başladı. Yüzbinlerce şehitlerimiz, sakatlarımız o saatten sonra oldu. Denizin açıklarına demir atmış o devasa savaş gemileri, namlularını açık sinelerin üzerine çevirmişler durmadan ateş yağdırdılar. Bazı gemilerin topları yarım ton “500 kg” ağırlığında mermiler atıyordu. Bu mermiler askerlerimizin siperleri üzerine düşüpte patladığında, yumuşak toprakta 15-20 metre derinliğinde çukurlar açıyor, içerisine askerlerimiz yuvarlanıyor, ikinci merminin düşüşüyle on, yirmi askerimiz toprak altında kalıyordu.
Sivaslıyla, Diyarbakırlısı, Samsunlusu, Vanlısı aynı çukurun içerisinde şehit oluyorlardı.
Askerlikte bir kural vardır “En büyük rütbe şehitlik rütbesidir.” Mareşallik, generallik, şehitlik rütbesinden sonra gelir.
Peki, biz bu şehitlerimizi hiç dinledik mi? Bunlar neden öldüler?
Ölüme gönderenleri çok dinledik ama ölenleri hiç dinlemedik. Halbuki esas onları dinlemeliydik.
Şehitlerimize ihanet ettik.
Onlar, mevzilerinde nöbet beklerlerken düşman gemilerini gördüklerinde hep beraber “Ezan” okudular. Sonra biz ezanı yasakladık, ihanet ettik. Onlar taarruzdan önce “Kur-an” okudular, Kur-an’ı yasakladık, ihanet ettik.
Birara “Türkümüzü” yasakladılar Türkümüz yasaklanır mı hiç?
Aşık Veysel “Türk olan türkü söyler, türkü dinler” diyor.
Ezan’ı, Kur-an’ı yasakladıkları yetmedi, Türk’ün türküsünü de yasakladılar. Bunlar kim acaba? Çanakkale’de önlerini kesmiştik. Nereden dolaştılar? Nereden sızdılar acaba? O sızdıkları yeri bulup en kısa zamanda tıkamamız lazımdır. Bütün şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Saygılarımla.