Lüleburgaz’da 23 Nisan coşkusu
Kenan Ürün; “Lüleburgazspor’u iyileştirmek için adayım”
Lüleburgaz’da feci kaza
Çeşme meydanına TREPAŞ Resmi Ödeme Merkezi  açıldı
Bu yazı 16 Nisan 2014, Çarşamba 14:39:53 tarihinde eklendi. 618 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

HÂLE BAK; MELÂLİ GÖR… - Nuri Kahraman

Geçen hafta; “Şu ‘Hâle Bak!” demiştik hatırlayacaksınız. Hemen aklımıza, bu ifâdeyi çok kullanan Erbakan Hoca gelmişti. Sonra da eski günlerden, hâtıralardan, liderlerden falan söz edip, 4. defâ seçilerek belki de Trakya bölge rekoru kıran Emin Hâlebak’ı tebrik ve başarı dilekleriyle bitirmiştik.
HÂLE BAK; MELÂLİ GÖR…

Her neyse, evet “Haburdan doğru bakayrum da ne göreyrum?” A be kızanlar, demem o ki; Türkiye büyük bir memlekettir. Değil mi be ya!  Böyle koskoca, kökleri derinlerde, gönül coğrafyası geniş, engin târihimizde neler neler görülmez ki şöyle bir göz gezdirilip bakıldığında!

Her nereden baksan farklı farklı, çeşit çeşit ahvâliyle karşılaşırsın gözünü sevdiğimin memleketinin! Kim bilir, nelerle yüz yüze gelir; büyük ihtimâlle ya yüz buruştururuz ya da iç geçiririz. “Bugünümüze çok şükür!” deriz.

Yoksa öyle değil mi? Eski günler daha mı güzeldi deriz yoksa? 10 sene öncesi, 50 sene öncesi daha güzeldi deyip, hattâ 100 sene öncesine bile hasret mi çekersiniz?

AYNAYA BAKINCA, ÜZÜM KARARMIŞ!

Haritadaki şu hâle, renk cümbüşüne bakarak bunu anlamamız mümkün müdür acabâ? Ve yâ, en azından yorum yapmamız. Nitekim, özellikle seçimler, millet olarak kültürel alt yapı ve iç alemimizin, yâni hâlet-i rûhiyemizin, kabul ya da retlerimizin dışa yansıyan aynası değil midir bir nevî? 

Öyle olmasına öyledir de, bunu yorumlamakta zorlanıyoruz. Tıpkı rüyâlar gibi. Mâlum, rüyâ, yorana göreymiş. Onun için de onu, iyimser bakıp güzel yorumlamak önemli. Bu da bize bağlı! Zîrâ, ne demişler; güzel bakan güzel görür, güzel gören de güzel düşünür! Biz nasıl bakıp, nasıl görüyoruz ve de neler düşünüyoruz?

70’li yıllarda Ahmet Sezgin diye bir sanatçı vardı gençliğimizde. Bir de Nuri Sesigüzel. O sıralar çok söylenen, bugünkü tâbirle hit olan, bizim de çok takıldığımız şöyle bir türküleri vardı:

Aynaya baktım; saç beyaz olmuş!

Neden rengim sararmış, solmuş?

Böyle değildim, bana ne olmuş?

Ağla gözlerim, sızla gözlerim;

Gel bu hâlime, sen bu hâlime!...

Evet, oradan buraya gelelim; 30 Mart’ta aynaya yansıyan neydi? Ülke olarak nasıl bir rüyâ gördük? Yorum ne? Yoksa, rüyâ değil de tek kelimeyle kâbus muydu? Türkünün diliyle, saçlarımız beyaz mı, sararmış mı, yoksa kırmızı mı?

BATIDAN DOĞUYA RENKLER…

Benim merak ettiğim, haritanın batı kıyıları hemen hemen aynı renk. Doğu taraf da, bir başka renk olarak aynı. Bir vücut olarak düşündüğümüzde gövde diyebileceğimiz orta ve hâkim kısım ve kesimlerin rengi ise hep başka; turuncu ya da başak. Çeşni kabîlinden ve de kucaklaşma noktaları diyebileceğimiz istisnâlar da yok değil. Ama, ilk anda bakınca böyle bir ayrıntı söz konusu.

Sonuçta hepimiz aynı göğün altındayız da, yine de bu renk armonisi bir gökkuşağı olarak mı değerlendirilmeli yoksa ayrı dünyâlar şeklinde mi? Bu insanlar bütünden seçilerek mi oraya gelip toplanmışlar, yoksa herkes bulunduğu yer îtibârıyle  “Üzüm üzüme baka baka kararır!” atalar sözü fehvâsınca farkında olmadan mı yakın çevreden etkilenerek böyle renklenmişler?

Meselâ Ege, Marmara kıyıları, İstanbul’un o tarafı da dâhil Trakya’nın tamâmı, sanki sınır komşularımızdan etkilenmişler, doğu bölgelerdekiler de etnik anlamda doğu komşularımızdan. Orta kısım ise kendi kendisinden etkilenmiş gibi. Bu elbette mutlak anlamda böyle değil ama, böyle düşündüren bir gerçekliği de var.

Bir de, bakıyoruz; buradaki vatandaşlarımız gurbetten gelen mültecileri ve durumlarını daha çok görüp izliyorlar. İşte doğudaki sığınmacılar. Hâlleri ortada. Acabâ diyoruz, buralardaki vatandaşlarımız dışarıdan gelenlere kucak açılmasına karşılar mı? Kendilerinin aç olduğunu ve bunun onlar yüzünden olduğunu mu düşünüyorlar?

Kim bilir; belki de hiç alâkası yok! Bu bir inanç, duygu, algı ve zihniyet meselesi. Sizlerin ne düşündüğünü de bilmek isterdim doğrusu. Burada tartışıyoruz, fikir jimnastiği yapıyoruz. Sonuçta bu da muhabbetin, daha doğrusu aynı âileden ve kardeş olmamızın gereklerinden.

MUHÂLEFET İHTİYÂCI

Elbette, muhâlefet olacak. Bu çok çok gerekli. Beş parmağın beşi bir değil. Hattâ, ülkedeki rahatsızlıkların çoğunun kaynağı gerçek, güçlü, birikimli, muhâlefet gibi bir muhâlefetin olmamasından kaynaklandığına inanıyoruz. Ülkenin, sûretâ ve sâdece polemikçi değil, alternatif üreten seviyeli, vakur, etkili bir muhâlefete ihtiyacı var. Başta, birikimli, dolu dolu, aynı zamanda sempatik liderlere. İnşâllâh bu konuda düşünce ve tekliflerimizi de paylaşacağız sizlerle.

Evet şimdi; artısı, eksisi, iktidarı muhâlefetiyle bu ülke bizim. Renklerimizle bir bütünüz. Biri olmadan diğerini anlayamayız. Aksi takdirde, bir taraf hep yarım kalır.

 Ne demişti mustarip şâir: MELÂLİ ANLAMAYAN NESLE ÂŞİNÂ DEĞİLİZ!

 Cümleye selâm ve saygılar sunarak biz de özellikle öyle diyoruz ves’selâm…

Yazdır Paylaş
Diğer Nuri Kahraman Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek