Tır devrildi, köylü kurtardı
Vali Birol Ekici, şehit ailelerini ziyaret etti
Bugün su kesintisi olacak
HEM’de kursiyerler belgelerini aldı
Bu haber 21 Haziran 2018, Perşembe 09:39 tarihinde eklendi. 1187 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Lüleburgaz Sivil Toplum Kuruluşları Platformu’ndan AK Parti’ye destek

Lüleburgaz Sivil Toplum Kuruluşları Platformu 24 Haziran’da yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekili seçimleriyle ilgili basın açıklaması gerçekleştirdi.
Lüleburgaz Sivil Toplum Kuruluşları Platformu’ndan AK Parti’ye destek  

Lüleburgaz Öğretmenevi’nde 20 Haziran Çarşamba günü saat 14.30’da gerçekleştirilen basın açıklamasına AK Parti Kırklareli 3.sıra Milletvekili Adayı Kadriye Tokat, AK Parti Lüleburgaz İlçe Başkanı Tanzer Koç, MHP Lüleburgaz İlçe Başkanı Akın Çetinbaş, AK Parti İlçe Kadın Kolları Başkanı Zeynep Gündüz, Lüleburgaz Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Platform adına basın açıklamasını Ensar Vakfı Lüleburgaz Şube Başkanı Eyüp Sabri Erdem okudu.

Erdem “Lüleburgaz Sivil Toplum Kuruluşları Plâtformu'nu oluşturan; Ensar Vakfı, Hayrat Vakfı, Ruba Vakfı, ÖNDER İmam-Hatipliler Derneği, İHH, Altınbaşak Derneği, ÖNSİAD, Memur-Sen, Eğitim Bir-Sen, Sağlık-Sen, Diyânet-Sen, Büro Memur-Sen, Lüleburgaz Altınoluk Derneği, Lüleburgaz'ın Târihî Eserlerini Koruma ve Onarma Derneği, Lüleburgaz Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği, Zindan Baba Tasavvuf Yolu Derneği, Karadenizliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Mîmar Sinan İlim-Kültür ve Dayanışma Derneği, Lüleburgaz Romanları Yardımlaşma Derneği, Özerler Mahâllesi İlim-Kültür Derneği, Lüleburgaz Batı Trakya Romanları Derneği,

 

Lüleburgaz Sergenliler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Kurudere Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Üsküplüler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Kurudere Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Takvâ Hanımlar Derneği, Lüleburgaz Pazarcılar Odası, Kocasinan İlim-Kültür ve Dayanışma Derneği, LİMDER, Lüleburgaz İmam-Hatip Okulları Plâtformu, Lüleburgaz Ak Romanlar Derneği ile birlikte bugün 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Seçimleri ile ilgili basın açıklaması yapmak üzere burada toplanmış bulunuyoruz.

Soğuk Savaş döneminden sonra uluslararası sistemin yeniden kurulamamış ve küresel güç dengelerinin oluşturulamamış olması, ABD gibi emperyalist güçleri sınırlandıracak ve frenleyecek uluslararası kurumların ve sözleşmelerin işlevsiz hâle gelmesi ve devre dışı bırakılmış olmasının sonucu olarak bu güçlerin âdeta birer serseri mayın gibi davranmaya başlamasına binaen, Batı Medeniyetinin bizlere yıllardır dayattığı insan hakları, demokrasi gibi değerleri artık çöpe atıp tamamen güce, savunma kalkanlarına, güvenlik politikalarına yatırımlar yapıp, toplumsal mobilizasyonu faşizm ekseninde biçimlendirme yoluna giderek bütün bu "insan hakları, demokrasi, özgürlük, uluslararası hukuk" gibi evrensel değerlerin, meşruiyetin ve teamüllerin tamamen ötesinde güç ilişkilerinin, bilek güreşinin belirlediği, güçlü olanın istediği gibi davranabildiği ve dünyayı tamamen keyfilikle şekillendirebildiği bir dünya düzenine doğru gittiğimiz bu kritik zaman diliminde 24 Haziran seçimlerini sâdece iç-politik bir mesele olarak görmeyip, devletimizin de bu güç yarışında gayr-i millî unsurların parlamenter düzeyde ve dolayısıyla diplomatik ve bürokratik kademelerde söz sâhibi olması ile hedeflenen, içine itilmeye çalışıldığımız bir istikrarsızlık senaryosuna karşı tarafsız ve tepkisiz kalmanın bölgede söz sâhibi olmayan, iç meseleleriyle bocalayarak hızla küçülen istikrarsız, felç edilmiş bir Türkiye hedefleyen küresel güçlerin tarafında yer almak demek olacağı çok açık ve net bir gerçek olduğundan, yerli ve millî bir tavır olarak tarafımızı Cumhur İttifak’ından yana tercih etmiş bulunmaktayız.

Demokrasi, özgürlük ve insan haklarını uluslararası bir norm hâline getiren, 50-60 yıldır bunlar üzerinden ülkeleri hizaya sokan, biçimlendiren Atlantik Ekseni dediğimiz merkez güçler ve devletler artık bu değerler üzerinden oyun kurmayı bırakıp, güvenlik politikaları ve askerî tezler üzerinden söylemler geliştirip dünya tarihinde görülmemiş bir şekilde tamamen küresel bir eşkıyalık tavrı ile doğrudan doğruya terör örgütleriyle resmen ve fiilen açıktan askerî ve stratejik ittifaklar ve ortaklıklar kurup işgal ve sömürü politikalarını çekinmeden yürütebilmektedirler.

Cumhur İttifakı’nın karşısında yer alan siyasi oluşumun seçim vaadi olarak dillendirdiği söylemlere, beyanlara ve bu oluşumun içerisindeki siyasi partilerin bazılarının iç tüzüklerine ve 24 Haziran seçim bildirgelerine baktığımızda Türkiye'yi bu beka mücadelesinin en kritik döneminde, Eski Türkiye'nin iç siyaset klişeleri olan bir takım popülist ve temelsiz vaatlerin gölgesinde NATO ve ABD boyunduruğuna hapsolmuş Eski Türkiye'yi geri getirmek hedefinde oldukları da çok açık ve net bir gerçekliktir.

Sınırlarımız dışında, parçası ve vârisi olduğumuz coğrafyada âdeta kıyamet koparken, bu kıyamet misali ortamda devletimiz bir var oluş mücadelesi verirken, Cumhur İttifakı’nın karşısında yer alan siyasi oluşumun içindeki parti liderlerinin "çocuk bezini vatandaşa ucuz vermek, başbakanlık hükûmeti ve sembolik cumhurbaşkanlığı şeklindeki eski parlamenter sisteme geri dönmek, Afrin'den El Bab'dan, Cerablus'tan çekilmek, hatta Kandil dâhil güney sınırlarımız ötesindeki bütün operasyonları sonlandırıp bu toprakları Küresel Emperyalist güçlere ve açıktan destekledikleri taşeron terör yapılanmalarına altın tepside ikram ederek terk etmek, ülkemize sığınan mülteci kardeşlerimizi sınır dışı edip sınırlarımızı bu sığınmacı kardeşlerimize kapatmak, bisikletle meclise gitmek, hastanelere "şifahane" ismini takmak, KHK tutuklularını serbest bırakmak, OHAL'i kaldırmak, Beştepe Külliyesini kapatmak-yıkmak, Kanal İstanbul, Yeni Havalimanı ve nükleer santraller gibi büyük proje ve yatırımları durdurmak ve iptâl etmek, devletin resmî medya kuruluşunu satıp parasını millete dağıtmak, IMF'den borç para almak, Türk Devleti'nin küresel lobisi konumundaki TİKA'yı kapatmak, Genelkurmay başkanını görevden almak, Zeytin Dalı Harekâtında Afrin'i Amerikan beslemesi terör ordusuna dar eden generalin rütbelerini sökmek..." gibi gerek mevcut konjönktüre ters, gerekse konjönktürel hiçbir karşılığı olmayan saçma sapan vaatleri ile Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye'nin ekonomide, refah seviyesinde, savunma sanayiinde, başta başörtüsüne sınırsız özgürlük olmak üzere din, vicdani, kişisel ve etnik kimliksel hak ve özgürlükler noktasında, sivil toplum kuruluşlarının faaliyet alanlarını alabildiğine genişletilmesinde, sağlık ve ulaşım hizmetlerinde, belediyecilikte, sosyal devlet anlayışı noktasında, terörle mücadele konusunda, askerî ve bürokratik vesayetler ile yargı vesayeti karşısında millî iradenin yükseltilmesi hususunda ve daha birçok alanda milletimizin demokratik ve meşru kanallardan elde ettiği kazanımları koruyup daha ileri bir noktaya taşımayı vadetmek yerine bu 16 yıllık kazanım birikimini küçümseyip yok sayan ve hattâ bunların bir kısmından rahatsızlık duyan bir anlayış ve yaklaşım içerisinde olması, hattâ bunların çoğunu tersine döndürme odaklı söylemleri bizim endişelerimizi arttırıp bu tercihimizi duyurma zarûriyetimizi daha da güçlendirmiştir.

Gayret takdire, takdir ise tedbire mâni değildir.

24 Haziran'da Cumhur İttifakı’nın seçimi kaybetmesi ve uluslararası anti-Türkiye cephesinin söylemlerini dillendiren siyasi oluşumun iktidara geçmesi demek, 15 yıldır altyapısını hazırladığımız yeni Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'nin hayata geçiş sürecinin son aşamasında takılıp koalisyon ve krizlere gebe eski parlamenter sisteme ve bu sistemin koruyucu bekçisi konumundaki bürokrasi, asker ve yargı vesayeti sistemlerine geri dönüş demektir ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaştığımız bu konjönkürde bu dönüş de Soğuk Savaş yıllarının dünyasına ve Türkiye'sine dönüş demektir. Batı'nın artık uluslararası medya organlarında, Avrupa'da ve Amerika'da "Demokrasi Döneminin Sonu" gibi kavramlar ürettiği, daha merkezî, daha güçlü devlet yapılarına geçiş gibi çok köklü değişimlerin konuşulduğu bu zaman diliminde zaten 50-60 yıl önceki sisteme geçişin akıllıca bir iş olup olması bir tarafa, bu zaten kesinlikle mümkün bile değildir. Yâni bu durumda ne eski sisteme dönebiliriz, ne de yeni sisteme geçiş sürecini tamamlayıp ilerleyebiliriz; kendimizi bir anda ülkemizin hızla çöküşe sürüklenmesi için olabilecek en elverişli siyasi ortamın tam ortasında buluveririz. İleriye doğru tezleri olmayan muhalefet zihniyetinin tatbikî mümkün bile olmayan geriye yönelik tezler üretmekten öteye gidemeyip eski yüzyılın dünyası ve Türkiye'sinde saplanıp kalmış olması ülkemiz siyaseti için üzücü bir tablodur. Bu sebeple bizler vizyon olarak, söylem ve eylem gücü olarak muhalefetin çok çok ilerisinde olan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Cumhur İttifakı’nı desteklemeyi basit bir iç siyasi tercih olmaktan çok çok öte tarihî öneme sâhip millî bir vazife olarak görmekteyiz.

Tarihte, ne zaman Anadolu'da bir yükseliş olmuşsa bu coğrafyanın tamamında bir yükseliş olmuştur, ne zaman Anadolu'da bir yıkım ve dağılma olmuşsa yine bu coğrafyanın tamamında büyük bir yıkım gerçekleşmiştir, son bin yıllık tarihte bu hep böyle olmuştur. Dolayısıyla tam da bu süreçte yine bizim güçlenip yükseldikçe, Kudüs'ün işgali, Suriye işgali, Irak işgali, petrol sömürü düzeni... gibi bütün kirli küresel tezgâhların iflâs etmekte olduğu ve bütün bu coğrafya ve Doğu Medeniyetinin de yükselmekte olduğu, bizim alanımızın genişledikçe onların alanlarının daraldığı kritik bir süreç ve dönüm noktasında bulunmaktayız.

Türkiye'nin bu gidişatı durdurulduğu anda mevcut vaziyeti korumamız da mümkün olmayacaktır, öyle kritik bir dönemeçteyiz ki dünya, küresel konjönktür ve bölgesel şartlar bizlere hızla yolumuza ve büyümeye devam etmek ile hızla çöküşe geçmek dışında üçüncü bir seçenek sunmamaktadır. Biz niye savunma kalkanlarımızı güçlendirmeye, Rusya'dan S-400 savunma füzeleri almaya, uçak gemileri, savaş gemileri üretmeye, orta ve uzun menzilli füzeler yapmaya çalışıyoruz? Beraber ve müttefik olduğumuz ülkeler, NATO ve ABD neden bize sürekli ticari, ekonomik ve askerî ambargolar uyguluyor ve neden bir taraftan sürekli iç işlerimize karışmaya çalışırken diğer taraftan da bölgedeki güvenlik önlemlerimize bizim aleyhimizde müdahil olma politikası izliyor? Neden Türkiye için mevcut bütün tehdit okumaları doğrudan ve dolaylı olarak Batılı sözde müttefiklerimizi işaret etmekte?  Bütün bunların sebebi muhalefet partilerinin tamamında gördüğümüz cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan nefreti ve onun şahsı mı, Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'yi çok kötü idare etmesi mi? Tabi ki hayır; Türkiye'den korktukları için, Türkiye'yi durdurmak, kontrolleri altına almak istedikleri için, Türkiye dostunu düşmanını kendisi belirlemeye başladığı için, Türkiye onların kontrolleri ve himâyelerinden çıkıp kendi başına yeni küresel ittifak arayışları içine girdiği için, Türkiye Soğuk Savaş dönemindeki tek yanlı bağımlılık ilişkisini artık reddettiği için...

Batı merkezli uluslararası sistemin, bütün taşeron terör örgütleri ve hatta içerdeki muhalefet partilileri ve diğer muhalif unsurlar ile birlikte eş zamanlı olarak ve ağız birliği içerisinde Türkiye'de milletin oyuyla seçilme rekoru kırmış bir lidere ve devlet adamına bu kadar ağır bir şekilde yüklendiği Cumhuriyet dönemi tarihimizde görülmemiş bir olaydır ve bu durum da şüphesiz küçümsenecek, önemsenmeyecek, görmezden gelinecek basit bir şey değildir ve tabii ki vatandaş ve millet olarak bu net tablo karşısında bir tepki, tavır ve duruş sergileyip bir taraf seçmek durumdayız. 20. yüzyılın dünya düzeni sisteminde bizi kontrol altında tutan, suni iç meselelerle oyalayan, biraz toparlanıp kendi millî çıkarlarımızı gözetme noktasına geldiğimizde bizlere askerî darbelerle 10 yılda bir ayar verip kendi menfaat eksenlerine oturtan ve içinde bulunduğumuz dönemde çöküş süreci başlamış olan Batı merkezli uluslararası sömürü sisteminin tarafında mı yer alacağız, yoksa bu sistemin her türlü iç ve dış saldırısına, tehdidine karşı dimdik duran, asla diz çökmeyen, hatta meydan okuyan, Türkiye'deki bu tarihî dönüşümün öncüsü olan liderimize sâhip çıkıp ülkemizin ve devletimizin yanında mı yer alacağız?

7 Şubat MİT krizinden Gezi olaylarına, 17-25 Aralık Yargı Darbesi girişiminden MİT tırları baskınına, 6-7 Ekim Kobani provokasyonlarından Hendek-Çukur eylemlerine, 15 Temmuz askerî cunta darbesi ve işgal girişiminden Halkbank davası operasyonuna ve döviz kuru müdahalelerine kadar yapılan bütün saldırıların gayesi Türkiye'nin âdeta pençelerini söküp milletimize hâd bildirmek ve boyun eğdirmek, ülkemizi tekrar belli güçlerin güdümüne sokmaktır. Kim bunların tesadüfen ve ülkenin iç dinamiklerinden kaynaklanan doğal hâdiseler olduğunu iddia edebilir!

Bizler sâdece temsîl ettiğimiz kuruluşların değil; ülkemizi yıllardır hayâlleriyle, idealleriyle ilmek ilmek dokuduğu hedefleriyle buluşmayı bekleyen milletimizin, Afrika'dan Arakan'a, Pakistan’dan Bosna'ya, kalplerini bizlere yöneltmiş umutlarını bizlere bağlamış, Türkiye'nin başarısı için dualar eden milyonlarca mazlum kardeşimizin, İsrail kurşunlarına hedef olan bebeklerin, umutlarını ülkemizin mevcut gidişatının devamına bağlamış yüz milyonlarca mazlumun sorumluluğunun ağır yükünü omuzlarımızda taşıyor olmanın bilinciyle Cumhur İttifakı’nın yanında olduğumuzu beyan eder, yapılacak olan seçimlerin başta milletimize hayırlı olmasını ve mazlum İslâm âleminin kurtuluşuna vesile olmasını, âlemlerin Kayyumu ve Rabbi olan Allah-û Teâlâ'dan niyaz ederiz.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ifadesiyle; ‘Başaramayacaksınız, milletimizi bölemeyeceksiniz, bayrağımızı indiremeyeceksiniz, vatanımızı parçalayamayacaksınız, devletimizi yıkamayacaksınız, ezanlarımızı susturamayacaksınız, bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz, bu halka boyunduruk vuramayacaksınız!’

Burada basın açıklaması için bir araya gelen değerli katılımcılara ve bu davaya gönül veren herkese şükran ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.” denildi.

Cüneyt ÜNLÜSOY

Yazdır Paylaş
ETİKETLER :
Diğer Haberler
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek